Hissî nazar hoş görünse de doğru bir tercih midir? Meseleleri idrak etmeye çalışırken mevzuyla alâkalı ayet, hadis ve Risale-i Nur referanslarını dikkate alıyor muyuz? Yoksa kendi küçük kafa fenerimizle bu karanlık hâdiselere ışık tutmaya mı çalışıyoruz?
Zaman zaman hatırlanan ancak son bir senedir dünya gündeminde en çok konuşulan meselenin Gazze’deki dram olduğu hepimizce malumdur. Soykırım tanımını fazlasıyla hak eden bu elîm hâdise içimizi acıtmaya devam ediyor. Peki bu mesele bizim için ne mana ifade ediyor? Doğru bilgi, fikir ve davranışlara nasıl ulaşabiliriz? gibi uzayan suallerin cevapları kıymetli yazarımız sayın İslâm Yaşar tarafından telif edilen eserinde mevcut.
Her eserinde olduğu gibi akıcı bir üslupla ele aldığı meseleleri ayet, hadis ve Risale-i Nur atıflı dayanaklarla kârilere geniş bir perspektif kazandırıyor. Şimdiyi anlayabilmek için maziye bakmak gerekir. Maziden ders alınmadığı takdirde vahim hadiselerin tekerrürü kaçınılmazdır. Bu coğrafyada yaşayan peygamberlerin hayatları, Kudüs için yapılan mücadeleler, Selâhaddin Eyyubî’den, Abdulhamid Han’a kadar söz ve davranışları meselenin gerçek yüzünü açığa veriyor. Her biri ibret levhası hükmünde olan bu vakıaları iyice idrak etmek gerekiyor.
Mazide gezinirken Müslümanlarla gayr-i Müslimler arasındaki farkı şu tespit ele veriyor: “Kudüs üzerinde yapılan hâkimiyet mücadelelerin hepsinde gayr-i Müslimler Kudüs’ü kan dökerek vermişlerdi. Aldıkları zaman da, vermek zorunda kaldıklarında da Kudüs ve çevresinde asker-sivil, kadın erkek, bebek çocuk, genç ihtiyar demeden yüz binlerce masum insanı katletmişlerdi. Müslümanlarsa; hemen her seferinde âdilâne teklifleri kabul edildiği için Kudüs’ü kan dökmeden almışlar, katliam yapmamışlardı. Muhasara edildikleri zaman da insanların ve tarihî eserlerin zarar görmemesi için kan dökmeden vermişlerdi.”
Bu farkı nazara verirken Siyonizme de dikkat çekmek gerekiyor. Bu menhus komite bir yandan banka, borsa, sigorta ile dünyaya malî yönden hükmetmeye çalışırken diğer taraftan beşeri sefahet ve dalâleti terviç eden tiyatro, sinema, dizi, film, konser, dans gibi kültür bombardımanına tâbi tutuyor. Merakla haberleri takip eden insanlık ise Risale-i Nur’da ifade edildiği gibi “aklını dağıtıp manevî divane, kalbini dağıtıp manevî dinsiz ve fikrini dağıtıp manevî ecnebî” oluyor.
Tüm bu menfî hâdise ve zındık komitelere karşı yazarımız yedi maddelik bir yol haritasını hap bilgi şeklinde istifademize sunmuş. Her biri ezber bozan nitelikte olan ve kısa açıklamaya rağmen oldukça hacimli izahları bünyesinde barından bu satırlar teenniyle okunmalı ve uygulanmalıdır. Burada biz dört maddeyi özetle nazara vermeye çalışalım:
İlk madde, pencereden bakıp içine girmemek, hususan dehşetli savaş kesitlerini sosyal medyada paylaşmamaya dikkat etmektir. Zira dehşetli görüntülere alışmak zulmün, adaletsizliğin, katliamın normalleşmesine sebep oluyor.
İkincisi müsbet harekettir. Sivil itaatsizlik, pasif direniş, şiddetsizlik olarak da bilinir. Gorboçov, Gandi, Nelson Mandela gibi yakın tarih örnekleri meydandadır.
Üçüncüsü Filistinli liderlerin mes’uliyetidir. Hamas, El-Kassam Tugayları gibi büyüklü küçüklü on iki teşkilat kendi aralarında dahi birlik olamayışları, silahlı mücadeleyle on binlerce sivil şehide sebep olmaları, İslâm’ın savaş hukukuna ve ahlâk esasına aykırı davranmaları cay-i dikkattir. Esirlerin bir kısmının kısas hakkı olarak öldürülmesi de haklı iken haksız duruma düşmelerine sebep oluyor.
Dördüncüsü şefkat hassasını kullanma cihetidir. Gazzelilerin teslimiyetleri o kadar kavî ki yüzlerinde huzur okunuyor. Bütün dünyanın dikkatini çeken bu vakarlı duruş aynı zamanda İslâm’a ilginin ve merakın artmasına da vesile oluyor. Buna mukabil tebessüm eden tek bir İsrailli yok. Hepsinin yüzünde korku ve dehşet izleri okunuyor.
152 sayfalık eserin bir kısmını anladığımız kadarıyla özetlemeye çalıştık. Tekrar tekrar okunup istifade edilmesi gereken bir kitap olduğu aşikârdır. Duayen yazarımıza teşekkür ediyor, yeni eserlerini büyük bir iştiyakla bekliyoruz…