“Biz insanların amellerini boyunlarına doladık. Kıyamet gününde de onu bir kitapta çıkarırız ve açıp ellerine veririz.”1
Bu ayet işlediğimiz amellerden kaçış olmadığını izhar ediyor. Ergenlik çağımızdan ölümümüze kadar aldığımız ve verdiğimiz her nefesin hangi istikamet yönünde sarf ettiğimizin hesabını vereceğiz. Her anımız kaydediliyor. Bu anlar sesli ve görüntülü olarak arşivlenip kitap şeklinde kıyamet gününde önümüze konulacak.
“Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, ‘Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!’ dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.”2
Yukarıdaki ayet iyi amel işlemeyenlerin ortak cümlelerini deşifre ediyor. Korku, pişmanlık, çaresizlik vb. hissiyatın o günde kişi üzerinde hakim olacağını daha iyi idrak ediyoruz. Çetin bir hesap öncesinde tüm zerrelerin menfi hissiyatla dolacağı anlaşılıyor.
Tüm bu hadiseler yaşanırken kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaması ilahi adaletin tam manasıyla tecelli edeceğini gösteriyor. Nitekim; “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”3 ayeti hayır-şer ayrımı olmadan en küçük detayların dahi kaydedilip kişiye ceza ya da mükafat olarak döneceğine işaret eder.
“Yaptığı da, yapmadığı da o gün insana bildirilir.”4 ayeti ise sadece yaptıklarımızdan değil yapmamız gerektiği halde yapmadığımız amellerden de sorumlu olduğumuzu izhar eder. Hususan iman hizmetinde bulunan bizlerin mesuliyetimizi vakit kaybetmeden hatırlamamız ve gereğini yapmamız gerekmiyor mu?
Dipnotlar:
1- İsrâ Sûresi, 13.; 2- Kehf Sûresi, 49.; 3- Zilzâl Sûresi, 7-8.; 4- Kıyamet Sûresi, 13.