İnsanın içine yerleştiren duygulardan dolayı dünyayı sevmemesi imkansız. Evet dünya öyle cazibeli hale geldi ki insanın başını döndürüyor adete.
İnancı en yüksek olanı bile ölümü hatıra getirmek istemeyeceği duruma gelmiş durumda. Bu kadar ilim, bilgi birikimi insanı dünyaya çalışmaktan alıkoyamıyor.
Ben de nefsimde tecrübe ettim. Okuduğum eserlerde (Risale-i Nur’lar) o kadar çok etkileniyorum ki yine de nefsimi kandırıp aklımın kabul ettiği şekilde ahiretime çalışamıyorum.
Mesela, şu cümlelere bakar mısınız?
Cenab-ı Hak her iki hayat levazımatını elde etmek için yirmidört saatlik bir vakit vermiştir. Çoğunu aza, azını çoğa vermek suretiyle, yirmiüç saat kısa ve fâni olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saati beş vakit namaza ve bâki ve sonsuz uhrevî hayata sarfetmek lâzımdır ki dünyada paşa, âhirette geda olmasın!
Eğer ahiret inancı tam olursa insanın yirmi dört saatten bir saatini ahirete yatırım için namazını kılması gerekmez miydi?
Geçen arkadaşlar arasında konuşuyorduk. Ben dedim: “Biz Almanya’dakiler yaz tatili gelmeden 3-4 hafta gideceğimiz yerler hakkında bilgi ediniyoruz. Güzel yerlerden istifade etmek için fakir kalmak istemiyoruz. Asıl yurdumuz olan ahirette halimiz ne olacak? Neden inandığımız gibi yaşamıyorum.“
Kendime göre değil, asrın imamı BEDİÜZZAMAN Hazretlerinin teşhisini kulağıma küpe yaparsam sıkıntının nerden kaynaklandığını görüyorum. Şu müthiş tespite bakar mısınız?
“Evet insanı dünyaya çağıran ve sevk eden esbab (sebepler, etkenler) çoktur. Başta nefis ve hevası ve ihtiyaç ve havâssı ve duyguları ve şeytanı ve dünyanın surî tatlılığı ve senin gibi kötü arkadaşları gibi çok dâîleri var.” (Lem’alar)
Gerçekten öyle, ne kadar orijinal bir tespit değil mi?
Hakikaten beni dünyaya çağıran o kadar çok sebep var ki, hani derler ya nereden başlasam?
Nefsim, bitmek bilmeyen ihtiyaçlarım, her gittiğin mekanlarda dünyanın reklamının yapılması,
Dünyanın gerçek olmayan tatlılığı, güzelliği dünyadaki bir çok insanın insanı dünyaya çağırması. Nerede otursan kalksan ihtiyaçlar, ihtiyaçlar, ihtiyaçlar. Mevzu bahis oluyor.
Artık herkes BEDİÜZZAMAN’ın haline gıpta edecek hale gelmiş durumda.
Ama artık ne fayda? Bir insan bir şeye görenekle, tiryaki, müptela, bağımlı olmayadursun. Bütün malını bir sepete koymak. Hapishaneye bir medrese gibi bakmak. Her şeyi hizmete basamak yapmak. Her işinde Allah‘ın rızasını aramak.
O nasıl yaşadı, ben nasıl yaşıyorum? Bana, yaşa fakat şükrünü eda et dedi.
O hapishane de yaşadı, taki ben onun eserleriyle nefsimi terbiye edip konforlu evde yaşayayım. Bana dedi ki her şey O’nun mülkü, onun malı. Onun izin verdiği şekilde ye iç şükret. Amaç yapma araç yap. Çünkü aracı olmayan amaca ulaşamaz.
Elde ettiğim her şeyi hizmete vesile yapmamı öğretti. Ve yapacağın her işte önce O’nun rızasını elde etmeye çalış.
Rabbim bu zorlu imtihanda kolaylıklar ihsan eylesin.