Geçtiğimiz haftanın en memnuniyet verici haberlerinden biriydi gazetelerde okuduğum. Aralık ayında Türkiye’ye film çekimi için gelen Liam Neeson isimli ünlü Hollywood sineması oyuncusu ilgi çeken bir açıklama yapmıştı.
Neeson, Amerika da ‘’Schindler’in Listesi‘’ filmiyle tanınıyormuş. Kuzey İrlanda da koyu bir Katolik olarak yetiştirilmiş hatta papaz yardımcılığı yapmış. 2009 yılında eşi bir kayak kazasında vefat eden oyuncu iç âlemindeki arayışlarından bahsetmiş ve demiş ki: ‘’Sanırım her gün kendimize gayri ihtiyarî olarak soruyoruz. Biz bu gezegende ne yapıyoruz? Bütün bunlar neden? Sürekli Tanrı üzerine ya da ateizm üzerine kitaplar okuyorum ‘’. The Sun Gazetesi’ne göre 59 yaşındaki aktör film çekimleri için bulunduğu İstanbul’da duyduğu ezan sesinden o kadar etkilenmiş ki Katolik inancını bırakarak Müslümanlığı seçmeyi düşünüyormuş ciddî olarak. Sebebini şöyle açıklamış: ‘’Günde beş kere okunan ezan sesi ruhunuza işliyor. Bu en güzel, en güzel şey. Kentte 4 bin cami varmış. Bazıları müthiş. Beni gerçekten Müslüman olma konusunda düşünmeye yöneltti.’’ İnşallah. Duâ ediyoruz biz de.
İşte güzel okunan bir ezanın nasıl hayırlı ve mutluluk verici olaylara yol açabileceğinin en açık bir delili. Bir iki misalde kendi gözlemlerimden vereyim. Sultanahmet’te yabancı turistlerin çokça olduğu bir yerde küçük bir tarihi caminin yanından geçerken, caminin imamı öğle ezanını okumaya başladı. Hoparlörün sesi sonuna kadar açıktı. Hoca da sesinin yettiğince mikrofona yükleniyordu. Güzellik kavramı elbette kişiye göre değişir, ama hocanın ezan okuyuş tarzı ve icrası için çok da olumlu şeyler söyleyemeyeceğim. Bu esnada caminin yanından birkaç genç yabancı turist geçiyordu. ‘’Ne oluyor, bu da ne’’ der gibi şaşkındılar. Yüz ifadeleri ise biraz alaycı ve ezanı kasteden tavırları rahatsız ediciydi. Şahsen çok üzüldüğümü söyleyebilirim. Sultanahmet gibi turistik bir merkezde camilerde herkesin ezan okumasına izin verilmemeli. Ezan okumakta özensiz, aceleci, kötü icra edenler kim olursa olsun öyle kolayca mikrofon başına çıkmamalılar.
Bugün bir çok camide okunan ezanlar ne yazık ki dinleyende o müthiş tesiri uyandırmaktan uzak. Mikrofonu her eline alanın değil, güzel, etkileyici, içten okuyabilecek müezzin veya kişilerin okuması o kadar önemli ki.
Eski İstanbul’da Hafız Sami Efendi ile Hafız Kemal’in karşılıklı ezan okumaktaki ustalıkları o dönem insanlarının hafızalarındadır. Öyle ki ezan okumak bir sanat haline gelmiştir. Genel itibarıyla sabah ezanı, sabâ, öğle ezanı hicaz, İkindi ezanı hicaz, akşam ezanı rast veya hicaz, yatsı ezanı hicaz, rast veya Bayati gibi makamlarda okunur.
Geçtiğimiz ay birkaç günlük tatil vesilesiyle kaldığımız otelde beni en çok memnun eden bir hizmetten de bahsedeyim yeri gelmişken. Günde beş kez, bütünvakitlerde bütün otelde, odalardan gayet net bir şekilde duyulacak şekilde ezan okunuyordu. İkinci memnun edici yönü ise ezanı okuyan hocaefendinin sesi, insanın gönlünü okşuyordu adeta. Hele sabah ezanını okuyuşunda ki nefis icrası, tavrı anlatılmaz. En ağır uykuda bile olsanız, içeriye dolan sabah ezanının nağmeleri, insana ‘’keşke hiç bitmese‘’ dedirtiyordu.
Zaman zaman bu köşede ezanı güzel okumanın önemine işaret eden yazılar kaleme alıyorum. Çünkü bir okuyuşun müslim veya gayrimüslüm bir insanın kalbinde hangi inkılâplara, uyanışlara veya Allah muhafaza olumsuz duygulara yol açabileceğinin örnekleri pek çok.
Liam Neeson’un ezandan etkilenme haberleri 26 Ocak tarihini taşıyordu. Tevafuk, ondan iki gün önce yani 24 Ocak tarihli Yeni Asya’da da arka sayfada iyi bir haber vardı: ‘’İmamlar musıkî dersi alıyor’’. Habere göre, Samsun’da yaklaşık 25 imam ve İlahiyat Fakültesi öğrencileri yatsı namazından sonra Klâsik Türk Müziği Korosu ses sanatçısı Vehbi Tezcan’dan ders alıyorlarmış. İmamlar nota, ses, usul, repertuvar dersleri görüyor ve 20 makamda ilâhî okumayı öğreniyorlarmış. Hakikaten takdire değer bir eğitim. Bu tarz da eğitim alan başka imam ve müezzinlerde var muhtelif yerlerde. İki-üç yıl evvel Ramazanda bir televizyon kanalında konuk olarak katıldığımız eski İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı Bey’e reklâm arasında bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığını sormuştum. Kendileri de bu yönde imam ve müezzinlere dönük ses eğitimi dersleri verildiğini kurslar düzenlendiğini söylemişti. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konuyu sürekli gündemde tutması, din görevlilerine eğitimler vermesi, denetimler yapması kendisinden beklenen en önemli işlerden. Özellikle tarihî ve turistik yerlerdeki küçük, büyük bütün camilerin ezan okuyan müezzinlerine ciddî şekilde ses, müzik, icra, makam, nota dersleri vermesi gerekiyor.
BİR ŞİİR / EKREM KAFTAN
Ezan-ı Muhammedi
Mukaddes bir sadâya tutunup geldim sana
Sen gark eyle Allah’ım beni sonsuz ihsana
Hangi diyar mülküdür okunan ezanların
Yıldızlar mı gökler mi ya cennet mi onların
Var mıdır cennetinde böyle sonsuz bir nidâ
Bu ezanın yolunda etsem mi cana veda
İsrafil’in sûru da acep ezan gibi mi
Bilmem onu duyunca meşrık u mağribimi
İlâhî bu ezanı duyurup da beşere
Düşürme sen ukbada cehennem gibi yere.
NURDAN DAMLALAR
“İŞTE, küçücük bir insan, icadsız, sırf surî bir san’atçığıyla, bir fonoğrafın güzel işlemesiyle böyle memnun olsa, acaba bir Sâni-i Zülcelâl, koca kâinatı bir musıkî, bir fonoğraf hükmünde icad ettiği gibi, zemini ve zemin içindeki bütün zîhayatı ve bilhassa zîhayat içinde insanın başını öyle bir fonoğraf-ı Rabbânî ve bir musika-i İlâhî tarzında yapmış ki, hikmet-i beşer, o san’at karşısında hayretinden parmağını ısırıyor.’’ (Sözler, 32. Söz)