Eylül... ömrümün sarışın gülü...
Eylül... dalgın bir hikâye olsa da... bu ürpertili elbiseyi giyince “sıcacık...” bir ölüm göz gözeliği gibi... -ki annem baharda gittiydi.- Eylül olmuştum o zaman. Hatırlıyorum hava açıktı; tanıdık bir şey gibiydi annemin üstünde ölüm.
*
Eylül geçip gidiyor; savurup sarışınlığını. Bir aşk mektubu gibi ağlamaklı... Bir çocuk belki de bestede, tuvalde, şiirde... Bu ne kadar ayrılık, bu ne kadar aşk! Eylül geldi, ha; bir telâş düştü ağaçlara. Bahçeler hüzün kokulu, kuşların uykuları daha tedirgin... Ayrılıklar bir Eylül daha kazandı; vuslat başka bahara...
*
Dünya sonbahar yorgunu... İp / inceldiği yerden koptu kopacak. Birileri bir çığlık atmalı. Duymalı dünya da uyanmalı, çok yaralı... Eylül gözlü bir çocuk gayrı... Aç, susuz, uykusuz...
*
Artık Eylül... Bir gül hatrını bekleme zamanı... Artık Eylül... Ölüm gibi bir şey... Kışa yakın; bahardan uzak... Ve en yaşlı mevsim; muhakkak... Eylül... Bir hatıra gibi geldi! Çok tanıdık bir yüz... Ölüm kokulu ay... Eylül... İkindi renkli, veda bakışlı... Eylül... Altın nakışlı, ayların en çocuğu... Eylül... Vedaların bunca hevesi... Eylül... Çok belli; bir çocuk gibi sokulgan... Bir âşık gibi sıkılgan; veda bakışlı sevgili gibi... Eylül... Çok belli; ağlıyor. Ah, kuşlar nerdesiniz; bu yağmur vakti? Ve takvimler... Eylül sarısı hüzün... Eylül’e mi benzer ayrılıklar. Bir hıçkırık gibi rüzgâr... İkindi sarısı yollar... Alışıyoruz mevsimlere; hayata ve ölüme alıştığımız gibi... Eylül... Sevdiriyor vedaları. Yine de bir ukde içimde; başımı döndürüyor mevsimler; bir huzur, bir hüzün, bir heyecan...
*
Yaşamaya vakit ayırıyorum; elimi eteğimi çekiyorlar. Elleri bir dolu dünya adamlar; mevsimleri seyrime şaşıyorlar. Koşa koşa yaşıyorlar; yetişemiyorum; mevsimleri kaçırmaktan korkuyorum. Hal-bu-ki... hayata dokunmak ne güzel! Ne güzel Eylül’e gülmek... [İşim böyle şeylerden; ne yapayım!]
*
YOLLARDAKİ EYLÜL
Artık, gitme zamanı;
Mevsimler olgunlaştı!
Yollar—da adım adım;
Adım; muradım olsun.
Âlem-i seyr içinde;
Her bakışta:”Niçin?” de!
İçinde, bak; içinde...
Yollar— gitme zamanı!
*
Sonbahar... Biraz sakin... Biraz ağlamaklı... Epeycesi ayrılık... Rengi ikindi [sarısı...] Ayvanın yendiği mevsim! Nice aşkları solduran ey! Eey-lül aşk olsun! Gelmiş Eylül gelmiş; yaprakların sesinden belli...
*
MEYVE-İ KEMAL
Sonunda olanlar oldu; sonbahar dayandı kapıya.
Rüzgârların rengi değişti.
Koca bir yaz bitti; ilk narlar düştü sofralara.
Şaka bir yana; solan ömürdür.
Koca bir gençlik bitti; hayat amma da hızlıymış dendi.
Aynalar yaşlı mıydı böyle!
Olanlar oldu sonunda; olgun meyveler doldu dallara.
Çocukluk... çiçekti değil mi!
Değil mi gençlik çok hamdı; kekremsi bir tadı vardı değil mi?
Meyve-i kemale erdik mi?
*
MEVSİMLER SEYRİ
Alnımda bir rüzgâr, kulaklarımda bir hışırtı... Kim var, diye baktım şöyle; sonbahar geziniyor bahçelerde. Bu nar haftalarca salındı; gidip gelip okşadım, öptüm. Kızıl bir çiçekti önce; nerden nereye! Dikenli dalların arasında hünnap, yüzlercesi el sallamakta... Koparmaya kıyamazsın, ha; çıtır çıtır bir Eylül sevdası... Bu sonbahar; iyi bak; bütün mevsimlere de ha! Hepsinde senin resmin; görmeden geçmeyesin! Bir Eylül daha veda ediyor. Her yanım Eylül kokuyor. Sarı yaprakların hüznüyüm. Kendimi seyrediyorum bu veda aynasında. Ne kadar soru işareti gözlerim! Hayat nasıl da serpiştirilmiş mevsimlere! Kâh o benim koluma giriyor kâh ben onun... Savrulup gidiyoruz!
*
SON BİR BAHAR
Sonbaharı görüyorum bahçelerde. Dallarda hıçkırığı rüzgârın... Mütevekkil ve serin bakışlı... Beni, bana anlatıyor. Ayrılıkları[mı] anlatıyor?!... Hep vedalar içindesin; çocukluğun derken gençliğin gider. Bu sonbahar [aynası] bir şeyler söylüyor. Savrulup duruyor yapraklar; sen varsın orda; iyi bak!
*
EYLÜL’ÜN GÖZLERİ
Buradan bir eylül geçti; gören var mı? Başka isimleri de var: Güz, hazan, sonbahar... Kardeşleri ekim, kasım; hepsi çocuk, hepsi mâsum... Daha... yeni sarışın; buğulu camlar gibi... Üzüm gibi gözleri... ve sözleri hüzün... Yazdan kalma hazları var, savrulup durur nazları var. Dallarında ayva, hünnap, nar... beni bir çocuk gibi oyalar. Eylül... aaah... kırılgan çocuk; ağladı gitti!
*
VEDA GÜZELİ
Nedense üzülmüyorum artık bahar, yaz geçince. Sonbaharlar beni sarartıp soldururdu. Nedense seviyorum artık vedaları da... Yine eski bir sonbahar; üşengen, “sıcak,” sokulgan... Çocukluğumun pekmez kokusu, ah! Üzüm buğulu aşklar gibi Ekim... Işıl ışıl, nar bakışlı çocuklar... Bahçeler bir hüzün sağnağı... Unuttuğum bir şey kaldı Eylül’de. Balık kokulu, limonî, okul yolu Eylül... Bir de olgun Kasım... Yine tam bana göre bu sonbahar; beni, seni seven Bir’i var.
*
Sonbahar... bir ölüm senfonisi: “Gelenler gider.” diyor. Zalimler kahroluyor; mazlumlar gülüyor. Ve iştahla yiyoruz; ölüm çığıran meyveleri: Ayvayı, narı... Oh be; ebedî değil dünya! Öyle ya... aşksız, kelimesizlerle... nasıl yaşanırdı!
Bir ölüm gibi gülüyor sonbahar!
Ne güzel ölüyor—
“Yaz!”
Ne ki işte... sonbahar da bitiyor. Ne gençlik durur adresinde, ne ihtiyarlık... Dünya... adreslerin her ân değiştiği “adres!” Ayrılma çocukluğun adresinden güzel çocuk! Bir anda kaç mevsim yaşarsın; sığamazsın zamanlara. Dar gelir mekanlar. Bakışların kaç ümit! Ellerine dünyalar hafif... Çocuk ayrılma bu adresinden. Buralar soğuk! Bir Eylül vurmayagörsün! Nedense dokunuyor sonbahar; okunuyor gözlerimde hüzün. Vedâlar böyle mi sessiz sedâsız? Ki ve biz, yani ayrılığı, ölümü düşünmemiştik!