Selim Ali, Bilgin Abi’nin günlük defteri değil; defterleri var. Kareli, sarı, çizgili, düz kâğıtlar…
Hemen her tür kalem kullanıyor. Bazı sayfalarını okumakta zorlanıyorum. El yazısı kâh karışık kâh okunaklı… Neyse… dokunaklı olsun da… Fakat yazmak bir şifa be Selim Ali! Her nefes alışımızı yazabilsek, ah! Durmak; ölmenin öteki adı; bunu da bilesin istedim. Bakalım günlük küpünden neler sızacak bugün!
SEYR-İ İSTANBUL
İstanbul’a dokunma! O, dokuna dokuna İstanbul olmuş. Sesler karışmış birbirine.
Hep yeni bir beste olmuş. Vapur düdükleri... Ezanların sonsuz daveti...
Hey, hey be!
Martıların muhabbeti... Lodosu, poyrazı, meltemi... Bu, rüzgârların en demi... Boğaziçi’nden dağılan hafifliğin, serinliğin ahengi...
OKUL DENİNCE
Okul denince öğretmen akla gelir önce. “Müfredat dışı” eğitim ufuklara götürür beyinleri. Hep aynı şeylerle aynı yerlere geliniyorsa oradan dönmek gerek…
TAPU
Dünyanın tapusunu dünyada kalacak- lara verelim de bu hırs, bu telaş, bu kavga bitsin.
SEN ONA BAK!
Kanun önünde herkes eşit mi; sen ona bak!
Biri yiyor; milyonu bakıyor mu; sen ona bak!
Bizim hürriyete ihtiyacımız var mı; yok mu; sen ona bak!
Kitaba yani kendimize uzak mıyız nyakın mıyız; sen ona bak!
İnsana mı hürmet, rağbet; eşyaya, inşaata, paraya mı; sen ona bak!
Bu tüketim, bu reklamlar, bu israf... bizi şan u şerefe mi; perişanlığa mı götürür; sen ona bak!
Yunus, “Bunca varlık var iken; Gitmez gönül darlığı!” diyor.
Gönlümüz geniş mi dar mı? Alnımızı ak pak edecek bir işimiz var mı; sen ona bak!
Ölüm var; emellerin uzayıp gidiyor. Çok havalısın; fiyakandan yanına varılmıyor. Ne Yunus’sun ne Sinan ne Mevlana… Havana bakınca bir şey sanılıyorsun.
Çok paran, çok diploman var ya! Bir yara sararken görmedim seni. Kendini tanıyor musun? Yabancı mısın kendine? Misafir olduğunu biliyor musun; sen ona bak!
UYANIŞ
Gözüme “çöp” değil...
“Hep” düştü; uyandım!
“Düş”tü; uyandım!
HAYATIN DİLİ
Dünya... değmez ki bunca kavgaya... Hayatı görmek çok zor ki başka bir dili var mevsimlerin; okulların anlatmadığı...
OKUMAK
Okuyor musun, diyorum. Falan lise, feşmekan üniversite diyor. Okulların “okumak” olduğunu sanıyor. Kendini bile bir kitap diye okuyamadıktan sonra… git gel nafile…
AYNA
Meğer ayna imiş kelimeler!
GELİNCİĞİN GÜNDEMİ
Duran bir şey yok; haberler niye aynı?
Yılların gazetelerine bakıyorum da korkular, sorular aynı… Gizli bir el, elimizi tutuyor; ellerin esareti aynı… Ne şair, ne şiir, ne hikâye... Bir terane tutturmuş gazeteler, okul dersleri, sohbetler, haberler, filmler, tiyatrolar da… gelinciğin gündeminden habersiz...
İnsanı unutan idareler... Öğrencisini unutan öğretmenler... Çocuklarını unutan anneler, babalar...
SİLâH VE İLÂÇ
Eczaneler tıka basa şifa olaydı; bu ilâç, o ilâç olmazdı. Doktorluk ilâç yazmanın adı... mı? Hastane önündeki incir ağaçlarını da kesmişler. Dünyayı hastalayanlar… maskelerinizi indirin. En çok parayı silah ve ilâç fabrikalarının götürdüğünü de bilmek gerek ki gafletin kurbanı olmayalım. Doktorlar ab-ı hayat yazıyor da sanki poşet dolusu ilâçlarla dönülüyor. Sonuç? Araştırıcıların işi o da… görülen o ki... hastalık teşvik ediliyor gibi... Dertlerin çoğalması hayra alâmet değil. Ruhsuz tedavi yolları; yol olmasa gerek. Farkımızı soruyorsan dünden; söyleyeyim. Onlar “dâruşşifâ/şifâ yeri” diyordu; bugün “hastane/hasta evi” diyoruz. Biri bakış açısı; öteki bakış acısı...
KELİMESİZ VE PARASIZ
Betonlar ağaçlardan intikam alıyor. Evler gökyüzünden uzak... Yeryüzü ve gökyüzü kapanıyor habire. Bütün şehirler aynı fotoğraf… Ara renkleri silmiş bir “medeniyet...” Okuma yazma oranı arttı, diyorlar da... neye göre, nasıl, nerede? Satılan kitap, gazete ve dergilerin sayısı belli. Kelime hazinemizin perişanlığı ortada... Okullar papağan kafesi... Orhan Veli’nin dediği cepler (zaten) delikti; daha da delindi. Okuma yazma oranı arttı ha?
KİTAP VE KİTAP
Okumak azîzim okumak… Kitap hayatımızdan çıkarsa biz de “hayattan”çıkarız.
ARPANIN BOYU
Nerden nereye geldik, deriz ya... aslında bir arpa boyu yol almadık. İhtiyaçlarımızı çoğalttık. Daha çok koşuyoruz. Daha çok vergi ödüyoruz. Taş evlerimiz, beton oldu. Haa, az biraz rahat bir hayat... Mutluluk/huzur nerelere gitti; bilen var mı? Kitap sükûneti yerini, bu aleni âletlere bıraktı. İyi mi oldu; zararda mıyız; işin orası tartışılır da... gösteriş, şatafat, el gördülük işler bir işe yarar mı?
ÇAĞIN ADI
Yok; feza, uzay, internet çağı... geç, geç! Telâş çağı, saldırgan dev(let)ler çağı, sanal çağ, allı pullu yalanlar çağı, suskunluk çağı, ağıt/ gözyaşı çağı... üfffff! Pılınızı pırtınızı topla- yın gidin de dünya nefes alsın. Nar inceliğinde sonbaharın farkında olmaz ki silah yarışındakiler?
ÇOCUKLUĞA KAÇIŞ
Susmak mı konuşmak mı! Söze uzak bir dünya... Daha daha çocuklarla konuşmak belki! Gençlerle... ki pırıl pırıl...
Zırıl zırıl büyükleri gördükçe çocukluğuma, gençliğime kaçtığım bundan; ayıp- lamayın beni!