"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bilgin Abi’nin günlük defterinden-2 - Ân diyarı (86)

Ali HAKKOYMAZ
10 Kasım 2024, Pazar
Selim Ali, Bilgin Abi’nin günlük defteri değil; defterleri var. Kareli, sarı, çizgili, düz kâğıtlar…

Hemen her tür kalem kullanıyor. Bazı sayfalarını okumakta zorlanıyorum. El yazısı kâh karışık kâh okunaklı… Neyse… dokunaklı olsun da… Fakat yazmak bir şifa be Selim Ali! Her nefes alışımızı yazabilsek, ah! Durmak; ölmenin öteki adı; bunu da bilesin istedim. Bakalım günlük küpünden neler sızacak bugün!

SEYR-İ İSTANBUL

İstanbul’a dokunma! O, dokuna dokuna İstanbul olmuş. Sesler karışmış birbirine.

Hep yeni bir beste olmuş. Vapur düdükleri... Ezanların sonsuz daveti...

Hey, hey be! 

Martıların muhabbeti... Lodosu, poyrazı, meltemi... Bu, rüzgârların en demi... Boğaziçi’nden dağılan hafifliğin, serinliğin ahengi...

OKUL DENİNCE

Okul denince öğretmen akla gelir önce. “Müfredat dışı” eğitim ufuklara götürür beyinleri. Hep aynı şeylerle aynı yerlere geliniyorsa oradan dönmek gerek…

TAPU

Dünyanın tapusunu dünyada kalacak- lara verelim de bu hırs, bu telaş, bu kavga bitsin. 

SEN ONA BAK!

Kanun önünde herkes eşit mi; sen ona bak!

Biri yiyor; milyonu bakıyor mu; sen ona bak!

Bizim hürriyete ihtiyacımız var mı; yok mu; sen ona bak!

Kitaba yani kendimize uzak mıyız nyakın mıyız; sen ona bak!

İnsana mı hürmet, rağbet; eşyaya, inşaata, paraya mı; sen ona bak!

Bu tüketim, bu reklamlar, bu israf... bizi şan u şerefe mi; perişanlığa mı götürür; sen ona bak!

Yunus, “Bunca varlık var iken; Gitmez gönül darlığı!” diyor.

Gönlümüz geniş mi dar mı? Alnımızı ak pak edecek bir işimiz var mı; sen ona bak!

Ölüm var; emellerin uzayıp gidiyor. Çok havalısın; fiyakandan yanına varılmıyor. Ne Yunus’sun ne Sinan ne Mevlana… Havana bakınca bir şey sanılıyorsun.

Çok paran, çok diploman var ya! Bir yara sararken görmedim seni. Kendini tanıyor musun? Yabancı mısın kendine? Misafir olduğunu biliyor musun; sen ona bak!

UYANIŞ

Gözüme “çöp” değil...

“Hep” düştü; uyandım!

“Düş”tü; uyandım!

HAYATIN DİLİ

Dünya... değmez ki bunca kavgaya... Hayatı görmek çok zor ki başka bir dili var mevsimlerin; okulların anlatmadığı...

OKUMAK

Okuyor musun, diyorum. Falan lise, feşmekan üniversite diyor. Okulların “okumak” olduğunu sanıyor. Kendini bile bir kitap diye okuyamadıktan sonra… git gel nafile… 

AYNA

Meğer ayna imiş kelimeler!

GELİNCİĞİN GÜNDEMİ

Duran bir şey yok; haberler niye aynı?

Yılların gazetelerine bakıyorum da korkular, sorular aynı… Gizli bir el, elimizi tutuyor; ellerin esareti aynı… Ne şair, ne şiir, ne hikâye... Bir terane tutturmuş gazeteler, okul dersleri, sohbetler, haberler, filmler, tiyatrolar da… gelinciğin gündeminden habersiz...

İnsanı unutan idareler... Öğrencisini unutan öğretmenler... Çocuklarını unutan anneler, babalar... 

SİLâH VE İLÂÇ

Eczaneler tıka basa şifa olaydı; bu ilâç, o ilâç olmazdı. Doktorluk ilâç yazmanın adı... mı? Hastane önündeki incir ağaçlarını da kesmişler. Dünyayı hastalayanlar… maskelerinizi indirin. En çok parayı silah ve ilâç fabrikalarının götürdüğünü de bilmek gerek ki gafletin kurbanı olmayalım. Doktorlar ab-ı hayat yazıyor da sanki poşet dolusu ilâçlarla dönülüyor. Sonuç? Araştırıcıların işi o da… görülen o ki... hastalık teşvik ediliyor gibi... Dertlerin çoğalması hayra alâmet değil. Ruhsuz tedavi yolları; yol olmasa gerek. Farkımızı soruyorsan dünden; söyleyeyim. Onlar “dâruşşifâ/şifâ yeri” diyordu; bugün “hastane/hasta evi” diyoruz. Biri bakış açısı; öteki bakış acısı...

KELİMESİZ VE PARASIZ

Betonlar ağaçlardan intikam alıyor. Evler gökyüzünden uzak... Yeryüzü ve gökyüzü kapanıyor habire. Bütün şehirler aynı fotoğraf… Ara renkleri silmiş bir “medeniyet...” Okuma yazma oranı arttı, diyorlar da... neye göre, nasıl, nerede? Satılan kitap, gazete ve dergilerin sayısı belli. Kelime hazinemizin perişanlığı ortada... Okullar papağan kafesi... Orhan Veli’nin dediği cepler (zaten) delikti; daha da delindi. Okuma yazma oranı arttı ha? 

KİTAP VE KİTAP

Okumak azîzim okumak… Kitap hayatımızdan çıkarsa biz de “hayattan”çıkarız.

ARPANIN BOYU

Nerden nereye geldik, deriz ya... aslında bir arpa boyu yol almadık. İhtiyaçlarımızı çoğalttık. Daha çok koşuyoruz. Daha çok vergi ödüyoruz. Taş evlerimiz, beton oldu. Haa, az biraz rahat bir hayat... Mutluluk/huzur nerelere gitti; bilen var mı? Kitap sükûneti yerini, bu aleni âletlere bıraktı. İyi mi oldu; zararda mıyız; işin orası tartışılır da... gösteriş, şatafat, el gördülük işler bir işe yarar mı?

ÇAĞIN ADI

Yok; feza, uzay, internet çağı... geç, geç! Telâş çağı, saldırgan dev(let)ler çağı, sanal çağ, allı pullu yalanlar çağı, suskunluk çağı, ağıt/ gözyaşı çağı... üfffff! Pılınızı pırtınızı topla-   yın gidin de dünya nefes alsın. Nar inceliğinde sonbaharın farkında olmaz ki silah yarışındakiler?

ÇOCUKLUĞA KAÇIŞ

Susmak mı konuşmak mı! Söze uzak bir dünya... Daha daha çocuklarla konuşmak belki! Gençlerle... ki pırıl pırıl...

Zırıl zırıl büyükleri gördükçe çocukluğuma, gençliğime kaçtığım bundan; ayıp- lamayın beni!

Okunma Sayısı: 1127
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    10.11.2024 05:09:35

    "Yok; feza, uzay, internet çağı... geç, geç! Telâş çağı, saldırgan dev(let)ler çağı, sanal çağ, allı pullu yalanlar çağı, suskunluk çağı, ağıt/ gözyaşı çağı... üfffff! Pılınızı pırtınızı topla-   yın gidin de dünya nefes alsın. Nar inceliğinde sonbaharın farkında olmaz ki silah yarışındakiler?" AHIRZAMAN ÇAĞI, DECCALLERİN, ZÂLİMLERİN, KÂTİLLERİN, DESPOTLARIN SİLÂH SANAYİİ'nin ALTIN ÇAĞI, belki de, "Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey (Halt) yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır." Çağı? Allah ' ü E'lem! 😢😭😪🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙😢😭😭😭😡😤🕊🕊🕊🌍🕋🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • S.topuz

    10.11.2024 04:59:33

    "Biri yiyor; milyonu bakıyor mu; sen ona bak!" Bak, bak, iyice bak! Kur'an'a bak, Peygambere (s.a.v.) ve Kardeşlerine (a.s.) bak, Imam-u Aliye ( r.a.) bak, Abdulkâdir Geylânî'yede bak! Eğer vktim müsaitse Risâle-i Nûrlara da bak! 😢😭😢😡😤..."Böyle acib bir zamanda, şübheli mallarda, zaruret derecesinde iktifa etmek lâzımdır. Çünki اِنَّ الضَّرُورَةَ تُقَدَّرُ بِقَدْرِهَا sırrıyla: Haram maldan, mecburiyetle zaruret derecesini alabilir; fazlasını alamaz. Evet muztar adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Belki, ölmeyecek kadar yiyebilir. Hem yüz aç adamın huzurunda, kemal-i lezzet ile fazla yenilmez."... Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı. Lemalar - 142!!! Bak, bak bi daha bak! "Hem yüz aç adamın huzurunda, kemal-i lezzet ile fazla yenilmez." Gazze aç, Somali aç, Afrika aç, Güney Amerika dahi aç! Miyanmâr aç, aç ,aç ,aç...!? Peki; bizler bu durumda nasıl TOK yatıp, uyuyabiliyoruz ki?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı