Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, ‘Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi’ konuşmasında; “Tabiat bilimleri, fen bilimleri ufkumuzun açılmasına ve tefekkür dünyamızın gelişmesi için çok önemli alanlar. Dinî bilimlerin dışındaki alanlarda ne kadar çok okursak Kur’ân-ı Kerim’i daha iyi anlarız” diyor.
Fen ve bilimin okunup öğrenilmeye teşvik edilmesi güzel bir şeydir. Çünkü okumak; Cenâb-ı Hakk’ın emridir. Bizler de elbette okumalıyız, ama nasıl okumalıyız? Bediüzzaman Said Nursî “Eski zamanda dalâlet, cehaletten geliyordu. Bunun yok edilmesi kolaydır. Bu zamanda dalâlet Kur’ân ve İslâmiyet’e ve imâna taarruz, fen ve felsefe ilimden geliyor. Bunun izalesi müşküldür’’ 1 diyerek önemli bir tesbit yapmıştır. Ve “Şu kitab-ı kebîrin hurûfatına ‘Mana-yı harfî’ ile, yânî Allah hesabına bakmak lâzım gelirken; öyle etmeyip ‘Mâna-yı ismî’ ile, yâni mevcûdâta mevcûdât hesabına bakar, öyle bahseder. ‘Ne güzel yapılmış’a bedel, ‘Ne güzeldir’der, çirkinleştirir. Bununla kâinatı tahkir edip kendisine müştekî eder. Evet, dinsiz felsefe, hakikatsız bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir”2 buyurmaktadır. İşte bunun içindir ki ‘insan ve kâinat’ kitabı Risale-Nur ile okunmalıdır.
“Müsbet ilim, laboratuvarlarda deney neticesinde tesbit edilmiş, doğruluğu ispatlanmış ilim” anlamına gelmektedir. Bu asrın insanları, müsbet ilimlerin ciddi ilerleme kaydetmesiyle ve hayatın her alanında karşımıza çıkmasıyla beraber “ispata dayalı inanç” sistemi zihinlerde yer etmiştir. Bu yüzden Bediüzzaman ehl-i hâli “Biz delil isteriz, tasvir-i müddea ile aldanmayız” 3 şeklinde tanımlamıştır. Onun içindir ki Bediüzzaman Said Nursî “Noksana cehil özür olur. Fakat ziyade etmek ilim ile olur. Âlim olan mâzur değildir”4 buyurmuştur. Evet, bu eksikliğin giderilmeli ve bu yanlış düzeltilmelidir. Muhâkemat’taki Birinci Makale ve Dokuzuncu Mukaddeme’de “Âlemin her bir nev’ine dair bir fen teşekkül etmiş ve etmektedir. Fen ise; kavâidi külliyeden ibarettir. Külliyet- i kaide ise; o nevi’de olan hüsn-ü intizamına keşşaftır. Demek cem’i fünun, hüsn-ü intizama birer şahidi sadıktır. Evet, külliyet intizama delildir. Zira bir şeyde intizam olmazsa, hüküm külliyetiyle cereyan edemez”5 denilmiştir.
Şimdi laboratuvar ortamında değil; belki uzay ortamında, yani insanı ve kâinat kitabını Risale-i Nur’la okutan ve başta işaret ettiğimiz o güzel teşviki Bediüzzaman’ın astronomiye ait ve tefekkürü dünyamızı aydınlatmak ve bu konuda fikir sahibi olmak için yine Muhâkemat’tan ve o esere has lisanıyla okuyoruz. “Kur’ân’ın gösterdiği vesail ile, doğru hikmetin kuvvetiyle bir seyr-i rûhâni olarak semâvâtın ûlumlarına çıkacağım. Tâ oradan temaşa edip göreceğiz ki: Küre-i arz hol veya top veya fırfıra veya sapan taşı gibi Sâni-i Hakîm dest-i kudretle döndürüp atmakla çeviriyor. Tâ, parça parça ederek daha iyisine tebdil edeceğine nazar-ı hikmetle göreceğiz.”6
Şimdi ise; astronomi bilimi ile ilgili yalnız Kur’ân’ın Yâsin Suresi, 38. Âyetinin okyanusundan bir damlalık menifestosuyla taçlandırılarak uzaya doğru gözü gezdiriyor: “Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider”. Evet, “akıp gider” bir uslûba işaret ettiği gibi, “tayin edilen yerine, müstekarrında” dahi bir hakikati telvih eder. Demek caizdir ki, “akıp gider”lâfzıyla şöyle bir üslûba işaret olsun. Şöyle: Şems, demiri altından yapılmış mühezzep, müzehhep, zırhlı bir sefine gibi esirden olan ve ‘’mevc-i mekfuf’’ tabir olunan umman-ı semada seyahat ve yüzüyor. Eğer, çendan müstekarrında lenger endazdır; lâkin o bahr-i semada, o “zeheb-i zaib” cereyan ediyor. Fakat, o cereyan, a’razî ve tebeî ve tefhim için mürâat ve ihtiram olunan nazar-ı hissîyledir. Fakat hakikî iki cereyan vardır. Olmaz ise de olur. Zira maksad beyan-i intizamdır. Esâlib-i Arabda olduğu gibi tebeî ise veya zatî ise; nizamın nazarında birdir. (...) Elhasıl: Maksad-ı İlâhîsi, nizam ve intizamı göstermektir. Nizam ise; şems gibi parlıyor. “Bal ye, sorma (üzümünü ye, bağını sorma gibi.)” kaidesine binaen, nizamı intaç eden harekete şems veyahut deveran-ı arz, hangisi olursa olsun, asıl maksadı ihlâl etmediği için sebeb-i aslînin taharrisine mecbur değiliz.”7
Günümüzdeki “Disiplinlerarası bilgi sahibi olma” yani “interdisipliner” olarak bilinen bilgiye sahip olmak için ise yine Risale-i Nurlar okunmalıdır. Çünkü Bediüzzaman Said Nursî, “Bu acip asırda ehl-i îman, Risale-i Nur’a; ve ehl-i fen ve mektep muallimleri Asâ-yı Musa’ya şiddetle muhtaç oldukları gibi; hâfızlar ve hocalar dahi Zülfikar’a şiddetle muhtaçtırlar. Evet, meselâ i’caz-ı Kur’âniye bahsindeki ekser âyetlerin medar-ı şüphe ve İtiraz olmuş aynı yerlerde, i’cazın lem’aları ve Kur’ân’ın güzel nükteleri isbat edilmiş” diyor.(Asa-yı Musa) Demek ki insan ve kâinat Risalei Nur vasıtasıyla bir kitap gibi okunabilir.
Dipnotlar:
1-Sözler s.1222
2-Sözler s.217
3-Muhâkemat s.58
4-Muhâkemat s.78
5-Muhâkemat s.63
6-Muhâkemat s.80
7-Muhâkemat s.112-113