Malûmunuz hepinizin bildiği gibi Üstad doğuda aşiretler arasında seyahat ederken, aşiretlerin konaklamış oldukları dağları, dereleri ve sahraları birer mesken ve çadırları ise bir medrese gibi kabul etmiş ve öyle hitap etmiştir.
Sual ve cevaplı münâzarâdan:
Sual: Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir? Cevap: Doğruluk.
Sual: Daha? Cevap: Yalan söylememek.
Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd.
Sual: Yalnız... Cevap: Evet...
Sual: Neden? Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Bu bürhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır. 1
Demek burada yalnız “doğruluk’’ ya da doğru olmak yetmiyor “Sıdk’’ta gerekiyor.
Ebediyen Nurlar içinde yatasın Üstadım! Âmin!
Bütün talebelerine yazmış olduğu mektuplarında istisnasız “âziz’’ kelimesi ardından mutlaka “sıddık’’ kelimesiyle “âziz sıddık’’ veya “âziz ve sıddık kardeşim’’ veya “kardeşlerim’’ sözleriyle hitap ediyor. Bazen bu hitabına vefakâr, cefakâr… gibi yahut daha başka meziyetleri bildiren kelimeleri de ilâve ederek ve öyle hitap etmiştir.
Bütün Nur Talebelerini öyle kardeşler olarak kabul ediyor ve öyle hitap ediyor. Böyle bir Üstad ve böyle bir hitap kimde ve nerede vardır! Bu hitap Nur Talebeleri için başlı başına bir imtiyaz değil midir?
Hepsi bununla da bitmiyor! Evet, yine Münâzarât’ta “doğruluk’’la ilgili olarak bahsetmiş olduğu; “Eğer biz doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc olarak dâhil olacaklardır.’’ 2
Yani bu paragrafta bundan önceki cümlede geçen: “Halbuki, edyan-ı saire müntesipleri, mutlaka fevc fevc muhakeme-i akliye ile ve bürhan-i kat’î ile daire-i İslâmiyet’e dâhil olmuşlar ve olmaktadırlar’’ 3 diyor.
İyi de “doğru İslâmiyet’te kime göre “doğru İslâmiyet ve hangimize göre doğru İslâmiyet?
İşte bu bugünlerde ortalığı yakıp kavuran maddî yangın kadar kalplerimizi yakıp ve kavurarak günümüze kadar gelen manevî yangın!
Evet, Allah (cc) Üstad’dan razı olsun o yangını Risale-i Nur’da geçen şu paragrafla söndürüyor: “Risâle-i Nur’un mesleği sâir tarîkatler, meslekler gibi mağlûp olmayarak, belki galebe ederek, pekçok muannidleri îmâna getirmesi, pekçok hâdisâtın şehâdetiyle, bu asırda, bir mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniye olduğunu ispat eder.’’ 4 diyor.
Günümüzde; Fatiha-i Şerife ile ‘’sırat-ı müstakim’’i istediği halde bilerek ya da bilmeyerek harama bulaşan milyonlarca Müslüman var dünyada.
Dipnotlar:
1- Münâzarât s. 229 (cep boy). 2- Age. s. 192. 3- Age. s. 12. 4- Hizmet Rehberi s. 29, 30.