Ulülazm bir peygamber olan ve kendisine dünya saltanatı verilip ahiret saltanatını tercih eden Hz. Yusuf, mu’cize nevinden akla gelebilecek binlerce hal içinde, niçin saati icad etmiştir?
İnsanlıktan çok önce yaratılan zaman nimetine mu’cize nevinden saatin takılması insanın başıboş olmadığının ve mesailerinin tanzim edilme mükellefiyetinin bir işaretidir.
Zaman: “Bir iş veya olayın geçmekte olduğu sürenin ölçüsü, dönem, çağ, an, güneşin görünüş ve açılarına göre tesbit edilen an ve sürenin adı vb.” anlamlara gelmektedir. Saat ise, kısaca zamanı ölçen alet ve aygıtın adıdır.
Zaman, onu kullanmak üzere, fıtrattan emr-i İlâhî ile eline şaşmaz ölçüler verilen insanın en kıymetli meta ve sermayesi. İnsan için kâinat büyüklüğündeki kabir suallerinden en azimi olan “Her anı kâinatın bütün hazinelerinden daha değerli olan bu kadar zaman ve ömrü nasıl yiyip harcayıp heba ettiği?” hadisesidir.
İnsan değil, sanki zamanı yiyip tüketme makinası! Kılpayı saat mu’cizesinin de vesilesiyle eda ettiğimiz bir sabah namazı sonunda bizim hatunla yaptığımız bir muhavere sonrası dedim ki: “Allaha şükür olsun iyi ki Hz. Yusuf saati icad etmiş. “Essebeb-i ke’l-fail (Hadisin manası: Sebep olan yapan gibidir)” sırrı cihetiyle, başta ibadetlerin şahı ve padişahı namaz olmak üzere, saate bakılıp yapılan her hayırlı işten mânevî bir hisse alıyor Hz. Yusuf...
Tabiî ki zaman ve onun içinde teşekkül eden vesile ve işleri, yaratılış istikametinde kullanılırsa bir anlam ifade eder. Zaman ve saatin ehemmiyeti ve zaman ipine takılması gerekenlerle alâkalı bir çok Âyet ve Hadis bulunmaktadır. Dünya hayatının da ahiret hayatının da en merkezinde zaman hadisesi bulunmaktadır.
Cenâb-ı Hak Yüce Kur’ân’ımızın Asr Sûresi birinci âyetinde “Asra yemin olsun!...” yüce hitabıyla zaman üzerine yemin etmiştir.
Peygamberimiz (asm) yüce hadislerinde insan için en kıymetli olarak tavsif ettiği beş esasın en kıymetlisi, belki de çekirdeği olan “zaman geçmeden zamanın kıymetini bil!” hakikatidir.
Zaman ve saat hakikati bu asır ve gelecek asırların muhteşem Kur’ân Tefsiri Risale-i Nurlar’da bir çok yerde geçer; bunlardan birinde: “Ey nefsim! Deme, ‘Zaman değişmiş, asır başkalaşmış; herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maîşetle sarhoştur.’ Çünkü, ölüm değişmiyor; firâk bekâya kalbolup, başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor; ziyâdeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor.
Hem deme, ‘Ben de herkes gibiyim.’ Çünkü, herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musîbette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır. (Sözler/Yeni Asya Neşriyat, yeni tarz sh: 275)
İnsanlık âleminde ortaya çıkan bir çok buluş eskidi, yalnız saat ve zaman aynı tazeliğinde kaldı ve kalmaya devam edecek...
Öyle zaman olur ki onun bir anı bazan Kâinat ve içindekilerden daha değerli olur. İşte o an iman tezkeresi alarak hayata imanlı veda ettiğimiz son anımız ve son nefesimizdir.
Şunu da unutmamalıyız ki, insan hayatında boşa geçen zaman telâfisi olmayan en önemli hakikattir. Çünkü, “Bir!” dediğimiz anını bile kâinatın bütün güç ve zenginlikleri seferber edilse geri getirme imkânı bulunmamaktadır.
Rabbimizden temenni ve niyazımız: Yarab, Bizleri ömür sermayesini senin rızan dairesinde tasarruf edenlerden eyle! Amin!
NOT VE ÖZÜR: “Çare Kur’ân’da” başlıklı yazımızda, Üstadla Zübeyir Ağabey arasında geçen “.....titreme” hatırası, cehennem ateşi için değil, enaniyet hadisesi için kullanılmıştır. Düzeltir, bütün okuyucularımızın, Leyle-i Aşerelerini ve Kurban Bayramlarını tebrik ve tes’îd ederiz. Ayrıca, bahsi geçen hatıra konusunda bizi uyaran ve mudakkik bir okuyucumuz olan ağabeyimize de ayrıca teşekkür edip bayramlarını kutluyoruz.