"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kemiyet mi yoksa keyfiyet mi?

Abdullah ŞAHİN
16 Aralık 2024, Pazartesi
Kemiyetli bakış, sayıca çokluk ve bir cihette, mana-yı isme dayanan bir bakış açısı; keyfiyetli bakış ise, diğer bir cihetle, nitelik ve hususiyetlerin esas olup öne çıktığı, mana-yı harfîye dayanan bir nazar ve bakış şekli.

Pekiyi, hangisi daha engin, hangisi daha yüksek? İnsan biraz da yaratılışı gereği kolaycılığı tercih etmesi açısından ilk önce nazarını ekser ve çok olana çevirir; bu bakış kemiyetli bir bakıştır. Çoğunlukla gayr-i ihtiyârî bakışların çoğu bu nevidendir. Bu bakışta insan, gözünün alabileceği genişlikte bir âlemi, ömür dakikalarının ekser anında seyrederek yaşar. Böyle bir bakışta insan, daha çok mana-yı isme ve bütüne odaklandığından ayrıntılardaki keyfiyet ve hususiyetleri ilk anda göremez. 

Halbuki bütün sırlar ve ayrıntılar husûsi ve tefekkürî bakışlarda gizlidir. Bu bakış ise mana-yı harfînin esas olduğu şuurlu bir bakıştır ve sahibini “mütefekkir” unvanının engin denizleriyle buluşturur. Bu iki bakış açısı Kur’ân ve iman hizmetlerinin tebliğ i’lânı ve icrâsı açısından da son derece ehemmiyetlidir. Bu hususta, insana yönelik vazîfeler de sayı çokluğundan ziyâde, nitelik ve niceliğe dayanan keyfiyetli bakış öne çıkar; Allah katında bazen bir kişinin irşâdı bin kişinin irşâdına râcih oluyor. Muvaffak edip keyfiyetli çokluğa ulaştırmak ise Cenab-ı Hakk’ın vazîfesidir. Bu iki bakışın, değişik açılardan, hayatın ömür dakikaları boyunca insana neler kaybettirip neler kazandırdığı ile ilgili, gelmiş geçmiş, insan sayısı kadar misal verilebilir denilse mübalağa edilmiş olunmaz. Çünkü her insan bir âlem, her an ise herkesin âlemini ayrı bir görüntüyle süslediği veya kirlettiği bir zaman saati. 

Hoş, insana verilen zâhirî ve bâtinî duygularının görüp hissedeceği bakış alanı, küçüklük ve büyüklük açısından, dünyadaki imtihân sırrı gereğince sınırlı ve tahdit edilmiş olduğu da ayrı bir gerçek. Bu yüzden insan, meselâ yere ve gökyüzüne baktığında, birtakım teknik ekipmanlar olmadan, çok küçük mikro varlıkları ve çok büyük makro varlıkları göremez. Bu sadece insana verilen muhteşem ve yüksek duygulardan görme nimetinin bir tecellisi. Bu misali işitme nimetini düşünerek şekillendirdiğimizde ise, insanın işitme duygusunun da hikmetli bir tahditle sınırlandırıldığını görürüz. Esas olan bu tahditlerin, insan hayatının düzen ve mutluluğu açısından fıtrî ve uygun olduğu gerçeğidir. 

Bir an için empati yaparak, gözümüzün en mikroskopik varlıklarla en büyük galaksileri gördüğünü ve fıtrî frekansı dışındaki en küçük varlıkların ses ve konuşmalarıyla koca galaksilerin dönüş gürültülerini duyabildiğini farzetsek, o zaman hayatın ne kadar zor ve karmaşa içinde olacağını yakînen anlarız. Bunu, koklama duyumuzdaki sınırların kaldırılmasıyla, kilometrelerce uzağımızdaki ufûnet ve pis kokuların hayatımızı zindân etmesi misâliyle ve benzeri misâllerle genişletebiliriz. Aslında duygularımızdaki hikmetli tahditler muvâcehesinde yaptığımız keyfiyetli bakışla, keyfiyetli olandaki kıymet ve keyfiyetin farkına varırız. Bakıp gördüğümüz her meşru şeye, keyfiyetle bakıp, üzerindeki san’at inceliklerini okuyarak yüce Kur’ân’ımızın ” Efele yetefekkerun” sırrına mazhar olarak hayat yolculuğuna, elmas değerindeki hasenât yüküyle devam etmiş oluruz. (Haram bakışlar, bunun dışında olan seyyie yüklü bakışlar olup, bu ise sahibini “Hasireddünya ve’l ahira” sırrına tedenni ettirir.) Öyleyse kâinata mana-yı ismiyle olan kemiyetli bakışla değil, mana-yı harfîyle olan keyfiyetli bir bakışla nazar edeceğiz. 

Risale-i Nurlar’da bu hakîkat şöylece hulâsa edilir: Cenab-ı Hakk’ın masivasına (yani kâinata) mana-yı harfiyle ve O’nun hesabına bakmak lazımdır. Mana-yı ismiyle ve esbap namına bakmak hatadır. Evet, her şeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hak’a bakar. Diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet Hakk’a bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk’a bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün’im, san’ata bakıldığı zaman Sâni’, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakiki zihne ve fikre gelmelidir.”1

Bu manada kâinat Kur’an’ına ibret ve keyfiyetle bakan yolcu: “Bu kâinat, o kadar mânidar ve muntazamdır ki, mücessem bir kitab-ı Sübhânî ve cismânî bir Kur’ân-ı Rabbânî ve müzeyyen bir saray-ı Samedânî ve muntazam bir şehr-i Rahmânî suretinde görünüyor.”2 Öyleyse ey nefsim, küçük bir kâinat olan kendine ve kitab-ı kebir-i kâinata ibret ve keyfiyetle bak! Bakarken de aman ha şu vartalara düşmeden bak: “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma.”3

1- Mesnevî-i Nuriye

2- Şualar, Yedinci Şua

3- 17. Lema/ 14. Nota

Okunma Sayısı: 275
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı