Ubudiyet, Hazret-i Rasulullah’ın (asm) temsiliyetinde, onsekiz bin âlemde yaratılan varlıkların en eşrefi ve Kâinat Sultanı’nın en muhteşem sanat mu’cizesi olan insanı, maddeten ve manen terakkî ettirmekle rü’yet-i İlâhiye ve rıza-yı İlâhiye mazhar eder.
Abd, hayatının her safhasında, yalnız O’nun (cc) emir ve yasaklarına itaat derecesinde, en küllî bir şekilde, O’na (cc) kulluk görevini ifa ederek “mahbub-u İlâhî” makamına kadar yükselebilir. Bu suretle insan, ubudiyet ve ibadetleri en geniş, şümullü ve ihatalı olarak temsil eden bir kul olarak, manen bir Sultan gibi, bütün kâinat ve içindekilerin dua ve ibadetlerini kendi duaları içine alıp, bir abd-i küllî ve vekil-i umumî gibi, “İyyekenastaîn/Ancak senden yardım isteriz”1 sırrına vasıl olmakla, kâinatın güzel bir takvimi derecesine ulaşır.
Bu hakikat Risale-i Nur’da şu yüksek manalarla yer alır: “İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış; a’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi, bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi “İyyekenestaîn” de, kâinatın güzel bir takvimi ol.2
Allah’a abd ve asker olmak, insanın bu dünyada ve âlem-i ahirette ulaşabileceği en üstün ve en şerefli mertebe ve en tatlı lezzettir. Varlık âleminin merkezinde olan insan ve ondan tesis olunan millet ve topluluklar, bu manaya ulaşması ölçüsünde, maddeten ve manen huzur-u daimeyle hemhal olarak, ekseriyetle, mutlu ve huzurlu bir ömür geçirip, üstünde yaşadığı Dünya gezegenini gül-gülistana çevirir.
Bütün kâinatta cârî olan teavün sırrıyla, öncelikle hemcinsi olan insan nevine olmak üzere, bütün varlıklarla alakadarlık ve muhtaçlık içinde yaratılan insanın, sosyal ve içtimaî hayatındaki daimî huzuru da, küllî manada, yalnız Allah’a kul olmaktan geçer.
Diğer taraftan, tüm insanlığa bu asır ve gelecek asırlarda içtimaî hayatın huzur ve mutluluk iksirini sunacak meşrutiyet-i meşruânın en merkezinde olan “İyyekena’budü/ Yalnız Allah’a kul ol” hakikati, Allah’a ve O’nun yarattığı her varlığın hak ve hukukunu gözeterek onlara değer vermenin en yüksek ifadesidir.
Rabbimizden dua ve niyazımız budur ki: Günde beş vakit, rahmet kapısını çalarak, kendi ibadet ve duasıyla birlikte, başta ehl-i imanın ve bütün varlıkların ibadetlerinin bir mislini Rabbine takdim ederek, abd-i küllî ile sultanlık derecesine ulaşan insanlardan oluşan milletler, bu kadar haksızlık, hukuksuzluk, zulüm ve cinayetlerin yaşandığı günümüzde, feleğin inadına, topyekün, sulh-u umumîyi tesis edip, meşrutiyet-i meşrua ile huzur-u daimeye kavuşacak ve kıyametten önce Asr-ı Saadet misilli bir gül mevsimini yaşayacaktır inşallah!
Dipnotlar:
1-Fatiha Suresi: 5.
2-Sözler, 23. Söz, s. 508.