Bediüzzaman Hazretleri’nin 31 Mart hâdisesini tasvip etmediği, bunu her ortamda dile getirdiği bilinen bir hakikattir. İtidal ölçüleri içerisinde davranmanın gereğini her daim vurgulamıştır. 20 Nisan’da Volkan Gazetesi’nde hâdise ile alâkalı en son makalesi yayınlanır. Bu makalesinde de aynı minval üzere nasihatlerine devam etmiştir. 31 Mart Vak’ası’nın karışık ve iğtişaşlı günlerinde, bu isyanı ve bu kanlı anarşiyi bastırmak için o zamanlar otuz yaşlarında olan Bediüzzaman, çok çalışıp, büyük gayret göstermiştir. Çeşitli topluluklarda yaptığı nasihatlerle ve cihan değer konuşmalarla bu yangını söndürmek için büyük fedakârlıklar yapmıştır. Böyle bir hâdiseyi desteklemediğini göstermek için bu tarihten sonra İzmit’e geçer. İzmit’te kaldığı süre içinde de uzlaştırıcı ve yatıştırıcı çalışmalarına ara vermeden devam eder. Çünkü Bediüzzaman bir denge, istikamet ve asayişi temin konusunda çok hassas bir insandır. Her ne kadar 31 Mart Vak’ası’nın arkasında derin bir komitenin etkisi ve planı olsa da, hâdiseler çığırından çıktığında Bediüzzaman itidal ve sükûnetin sağlanması için çok gayret ettiği bilinen bir konudur.
Bediüzzaman’ın İzmit’e geldiği ve bazı faaliyetlerde bulunduğu zamanın biraz öncesinde yaşanan hâdiselere kısaca bakalım. 31 Mart 1325 (13 Nisan 1909) Salı günü, Selânik’ten İstanbul’a Meşrûtiyet muhafızı olarak gönderilmiş ve Taşkışla’ya yerleştirilmiş bulunan avcı taburları efradı, zabitlerini kışlalara hapsettikten sonra gece yarısına doğru Sultanahmet Meydanı’nda toplanarak büyük bir isyan başlattılar.1 Bu isyan sırasında, Bediüzzaman’ın rolü daima yatıştırıcı olmuştur. Makaleleriyle, hitabeleriyle, isyan eden sekiz avcı taburuna karşı bizzat yaptığı konuşmalarıyla,2 onları subaylarına itâate dâvet etmiş ve bunda da başarılı olmuştur. Ancak işler iyice karışmış, hâdiseler çığırından çıkmış ve artık nasihatinde tesir etmediği anlaşılınca 31 Mart’ın o karışık günlerinde Bediüzzaman, İzmit’e gitmiştir. Kaynaklara göre“İzmit’e bağlı Yarımca ve Kalburcu beldelerinde bazı çalışmalarda bulunmuştur.”3
“Karşıla... Kaçma!” fıkrası
31 Mart Vak’ası’nı bastırmak için Selânik’ten gelen Hareket Ordusu, duruma hâkim olup isyanı bastırdıktan sonra Divan-ı Harb Mahkemeleri kurulup cezalandırmalar başlamıştı. 31 Mart’ın o keşmekeş ve hercümerc günlerinde; Bediüzzaman’ın İzmit’e çekildiği görülüyor. “Uğursuz 31 Mart’ta cihan-değer nasihatleriyle ortaya atılan hoca-i dânâya; “böyle tehlikeli zamanlarda kendisini koruması gerektiği” ihtâr edildiği zaman “En büyük ders, doğruluk yolunda ölümünü istihkâr dersi vermektir…” 4 diyerek Yirmi Sekizinci Lem’a’da bu bahis anlatılırken 1325 yani 1909 tarihi gösterilerek şunlar ifade edilmektedir: “Ezcümle: “Akbilvelâtehrab (Karşıla, kaçma)” fıkrası belki altı satırdaki on üç fıkrada istikbalde gelen ve müthiş korkulara düşen birisine hitap ediyor ki, “Karşıla... Kaçma!” deyip teşci’ ediyorlar. Sair fıkraların delâletiyle bu umûmî hitapta husûsî bir muhatap “Said Nursî”dir. O halde “YâSaîde’n Nursî” (Ey Said Nursî!) zammiyle bin üç yüz yirmi beş (1325/1909) eder. Çünkü şeddeli nun iki nun ve “En-Nursî”deki şeddeli ’y’ iki ‘y’dir. İşte o tarihte 31 Mart hâdisesi münasebetiyle İstanbul’dan kaçarak 5 muvakkat bir zaman mücâhede-i mânevîyeyi bırakmak niyetiyle Hareket Ordusu’ndan firar edip İzmit’e geldiği târihe tevafuk ediyor.” 6 Bu hadiseyi Rıfat Yüce, “Kocaeli Tarih ve Rehberi” isimli kitabında “Meşhur Said Nursî’nin Meşrûtiyet’ten evvel ve sonra İstanbul’da bulunarak çeşitli gazetelerde yüce mefkûresini anlatan yazılar yazdığını ve 31 Mart’ın o karışık günlerinde İzmit’e geldiğini yazmakta. Sonra merkez-i umûmî ile temas edildikten sonra tekrar İstanbul’a döndüğünü ifade etmektedir.” 7 Bediüzzaman muhtemelen orada Hazret-i Ali Efendimiz’in “Bedi” mânâsına gelen “Celcelûtiye” ismindeki duâsını okurken “Karşıla! Kaçma!” hitabına muhatap olunca tekrar İstanbul’a dönme kararı aldı. Resmî makâmlara teslim olunca Bediüzzaman’ın kama ve rovelverine el konulmuş olmalı ki 24 Mayıs 1909 tarihinde Zaptiye Nezareti İzmit Polis Komiserliği’ne bir tezkire göndererek Bediüzzaman’ın kama ve rovelverinin Zaptiye Nezareti’ne iade edilmesi istenir.
Bediüzzaman’ın kama ve rovelverine el konulması
Bediüzzaman, 31 Mart Hâdisesi sonrası memleketine dönmeye ve bu zulümleri görmekten ise uzaklaşmaya karar vermiş ve yola çıkmıştır. Ancak Osmanlı Arşivi’ndeki bir belgeden İzmit’te gözaltına alındığı ve elinden rovelver tabancası ile kamasının alınarak İstanbul’a gönderildiği anlaşılmaktadır. Zira Divân-ı Harbe verilmesinden bir gün sonra, İzmit’te alıkonulan sözkonusu silâhlarının İstanbul’a iadesi istenmektedir.
İlgili belgede şu ifadeler geçer:
“11 Mayıs 1325 (24 Mayıs 1909) Mektubî Kalemine Mahsus, 309
İzmid Polis Komiserliği’ne Bediüzzaman Kürd Sa’id Efendi’den idârece alınmış olan bir kama ile rovelverin seri’an Dâire-i Zabtiye’ye gönderilmesi. Tebyiz” 8
Dipnotlar:
1- Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, Ocak 2000, s. 131.
2- Hutbe-i Şamiye, İstanbul, YAN, s. 95 (Ayrıca Bak. Volkan Gazetesi’nin 110. sayısı)
3- Öztüre, Avni, Resim-Fotoğraf-Belgelerle Yarımca Tarihi, İstanbul, Çeltüt Matbaası, 1971 Aralık, s. 93.
4- ABIBSNİŞ, Cilt-I, s. 630.
5- Burada ifade edilen “kaçma” suçlu bir kişinin kaçması değil, 31 Mart’ın o keşmekeş vaziyetinden hızf-ı hayatı muhafaza sadedindedir.
6- Lem’alar, Yirmisekizinci Lem’a, 2013, s. 600.
7- Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 122.
8- BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), ZB. 629/55, 11 Mayıs 1325 (24 Mayıs 1909).