"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gassal furyası ve bir ünlünün vefatı

Zeynep ÇAKIR
09 Ocak 2025, Perşembe
Biz günübirlik telâşlar içindeyken, toplumsal hafızaya düşen gündemlerden de payımızı alıyoruz. Bu kez bir sanatçının vefatı ve bir dizinin yankıları bu günlere damgasını vurdu.

Önce Gassal dizisi... İzleyen, yorumlar yapan, bilboardlarda “Ölünce beni kim yıkayacak?” ifadesinden sarsılan, etkilenen çoğu kimse, diziyi merak edip izlemeye başladı.

Ve dizideki ‘içim yanar yanar yanar ah’ nakaratlı şarkı, tam dillere pelesenk olmuştu ki, ardından şarkının sahibi sanatçının vefat haberi geldi. Böylelikle de hem ölüm gerçeği, hem sanatçının vefatı ve onun şarkıları, kaderî bir tevafuk ile iç içe geçmiş bir şekilde, zihinlerde, dillerde, yorumlarda yer etti.

Müzik ilgisi ve eğilimim, radyolu dönem çocuğu olduğum için oradan eve yayılan nağmelerden ibaretti. İbaret kelimesi eksik. Aslında çok geniş yelpazede, kaliteli ve sanatını hakkıyla icra eden sanatçıların evlerdeki sahnesiydi bu müzikler ve biz bizatihi olmasa da kulak aşinalığı ile, dolgun bir mûsîkî kültürüne farkında olmadan sahip olurduk.

O yıllarda Türk hafif müziği aranjman denilen, sonradan pop müzik olarak adlandırılan tür de liste başı olmaya, sanat ve halk müziklerini geride bırakmaya zorlasa da, kültürel aidiyet olarak bu ikisi her zaman daha revaçta ve tasvip edilen olurdu.

Müzik sevgisi ve tercihi de sanki bir kimlik tanımlaması sayılırdı. Caz, klasik Türk müziği, Batı müziği kategorileri hiç bir zaman ilgi alanıma girmese de onlardan da nağmesi kulağa hoş gelen bir kaçını elbette kabul edip dinlemişliğim var.

Arabeskin dünyamıza girmesi ise servisle okula gidip geldiğim yıllara tekabül eder. Bilmediğim, tuhaf ama dinledikçe aklımda kalan dilime yerleşen, bambaşka bir türdü bu. Müslüm Gürses yoktu ama bol bol Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur kasetleri döner, ben de evde bir kaçını söyler dururdum.

“Ferdi Tayfur vefat etti” haberi gelince ne Gassal, ne de magazinde yer alan çeşitli yorumlar ilgi alanıma girdi. Erdal’ın minibüsü ve Ferdi şarkılarının; notları, dersleri düşünüp yolu bitirmeye çalışan o endişeli, içine kapalı kızın hayalini getirdi gözümün önüne. Melankolik nağmelerin eşliğinde, derdi sadece dersleri olan ve evde ne yemek olduğunu merak eden, küçücük dünyasında yaşayan, hayatın henüz acemisi bir kız.

Müzik sadece bir eğlence aracı değildir. Geçmişin seslerini, izlerini, hatıralarını, gönül kırıklıklarını, ayrılık acılarını, kalbin sıkıntılarını, gençlik heyecanlarını, bir nakarat, bir cümlede özetleyen şifrelerdir. İşte servisten inip eve gelince söylerken Asiye Teyzem gülüyor, “Nereden biliyorsun sen bunları?” diyor, o kocaman yatak örtüsüne Türk işi işlemesini yaparken. Yıkılan evimizin tavanlarında, duvarlarında teyzemle paylaştığım minnacık dertlerimin, sevinçlerimin ve o örtünün ilmeklerinin arasına gizlenmiş, şifrelenmiştir bu nağmeler.

Diyeceğim o ki, benim tarzım olan bir müzik türü olmasa da hayatımın bir dönemine iz vurmayı yine de başarmışsa, neden iyi anmayalım ki? Hem, her vefat bir devrin kapanışının işaretidir aynı zamanda.

O eski şarkıları seslendirenlerin sesi duyulmaz olduğu gibi, o devrin bütün kültürünü mazi derelerine bırakıp gidiyor usulca, sessiz sedasız... İnsanın ölmeden önce ölmesi böyle bir şey. Sevdikleri toprağa düştükçe birer ikişer geçmiş hafızasını paylaşacak bir iki dost, teselli bulacak bir kaç fotoğraftan ibaret bir hayat sürmeye başlıyor. Devir artık onun devri değil.

Yeni ve değişen birçok şeye şaşkınca bakıyor. Kimine yabanî kalıyor, kimine mecburî ayak uyduruyor.

Gassal Dizisi’ne gelince... Daha çok yeni, bir yakınımı, canım halacığımı Rahmana yolcu etmişken, ölüm, yaş ve yaşayış itibariyle çok da gafil olmadığımız bir gerçeklikle kendini hep hatırlatırken mi nedendir, pek sarmadı beni. Sinema dili, çekimin ağır ve yavaş seyretmesi ve bol mesaj içermesinden ötürü uzak gelmiş de olabilir. Başka bir film, başka bir kitapta etkileneceğim bir cümle, bu dizide bana sıradan geldi. Belki oyuncunun kendisini de çok beğenmemekten gelen bir uzaklık, bilmiyorum. Yani demem o ki, ille de bize ait olanı tutacak, savunacak ve militan gibi davranıp konuşlanacak halimiz, buna mecburiyetimiz de yok. Beğeniriz beğenmeyiz tercihten ibaret bir şeydir.

Arabesk müziği bütünüyle sevmesek de nasıl tesir eden bir kaçını dinlemeye devam ediyorsak, bu da aynı şeydir. Hayat girifttir. İç içe geçmiş onca şeyden ruh halimize göre kendimize yakın olanı seçiyor ya da uzak kalıyoruz. Bu yüzden birbirimize bir de buradan yüklenmek ve keskin ayrımcılık oluşturmasakmı? Hele hele, bir sosyal medya kullanıcısının “Küfür ve cinsellik içermeyen bir şey çekemiyorsunuz oğlum. Yapamıyorsunuz işte bunu.

Kabullenin. O yüzden tir tir titriyorsunuz Gassal tipi diziler çoğalacak da tahtınız devrilecek diye. Titreyin, meheldir” diyecek kadar da izlenen dizi veya şarkıdan taraftar oluşturmak, gerçekten abes ve yel değirmenleri ile kavga etmek gibi nafile bir şeydir.

Okunma Sayısı: 1446
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı