Kahramanmaraş’tan Seyfettin Bey: “Peygamberimiz (asm) Peygamberlik gelmeden önce haksız ve hukuksuz tutum ve davranışlara karşı Hılfu’l-Fudul cemiyetine davet edilmiştir. Peygamberlik geldikten sonra “şayet davet edilirsem tekrar icabet ederim” şeklindeki ifadelerini günümüze bakan yönüyle açıklar mısınız?”
Adalet Cemiyeti
Hılfu’l-fudul cemiyeti Peygamber Efendimiz’in (asm) gençliğinde henüz İslâmiyet gelmeden önce Mekke’nin masum ve mağdurlarını, dul ve yetimlerini, öksüz ve kimsesizleri güç sahiplerinin ve şehrin efendilerinin hegemonyası ve kötülüklerinden korumak için kurulmuş bir cemiyetti.
Şimdinin modern Türkiye’sinde nasıl onca suçsuz insan cezaevi köşelerinde mağdur durumdaysa, o günün ilkel toplumunda da kimsesizler, yetimler, arkasızlar, güçsüzler efendilerin ellerinde köle veya haksızlığa uğramış durumdaydı. Haklarını savunan bir hukuk kurumu yoktu. Eli güçlü olanların üste çıktığı bir toplumdu.
Bir avuç vicdan sahibi çıktı ve bir hukuk cemiyeti kurdu: Hılfu’l-Fudul Cemiyeti. Yani Masumları Koruma Cemiyeti.
Cemiyetin bir tek gayesi vardı: Haksızlıkları önlemek, kimsesizleri kollamak, üstünlerin zulmüne karşı masumları korumaya almak!
Denizlerin Suyu Kalmayıncaya Kadar
Yemen’in Zebid kasabasından biri bir deve yükü mal ile 591 yılında Mekke’ye gelmişti. Mallarına Mekke eşrafından As bin Vail tarafından haksız yere el konuldu. Zebidli hangi kapıyı çaldı ise yüzüne kapandı. Kimseden yardım alamadı. Uğradığı haksızlığı kimseye anlatamadı. Çaresiz kalan adam, Ebu Kubeys dağına çıkarak dağa taşa deli gibi bağırdı:
“Ey Kureyşliler! Şehrinizde haksızlığa uğradım! Zulme maruz kaldım. Bana arka çıkmayacak mısınız?”
Bu ses, Peygamber Efendimiz’in (asm) amcası Zübeyir’i harekete geçirdi. Daha sonra Haşim, Muttalip, Zühre, Esed, Haris ve Teymoğullarının ileri gelenlerinden bazı şahısların da katılımıyla Mekke eşrafının en yaşlı üyesi Abdullah bin Cud’a’nın evinde toplandılar.
Uzun uzadıya konuştular, tartıştılar. Yolda sokakta haksızlıklar vahşet boyutundaydı. Bir dur diyen yoktu. Bir cemiyet kurmaya karar verdiler. Cemiyetin görevini şöyle sıraladılar:
1-Mekke sınırları içinde zulme uğramış kimse kalmayacaktır.
2-Bundan böyle zulme asla meydan verilmeyecek, zalime müsamaha edilmeyecektir.
3-Zulme uğramış olanlar zalimlerden haklarını alıncaya kadar onlarla beraber hareket edilecektir.1
Cemiyetin yemin metni de şöyleydi:
“Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suyu kalmayıncaya kadar, Hıra ve Sebir dağları yerlerinden silinip gidinceye kadar, Kâbe ortadan kalkıncaya kadar ahdimizde sebat edeceğiz!”2
Cemiyet işe Zebidlinin uğradığı haksızlığı telâfi etmekle başladı. Peygamber Efendimiz (asm) o sıralarda yirmi yaşında bulunuyordu. En genç üye olarak cemiyete katılmıştı.
Adalet Talebi
Uygulanan adaletsizlikler hem fertlere, hem cemiyete her zaman travma yaşatır.
Toplumun yaşadığı travmayı görüp, masumları savunacak, mağdurların haksız yere, suçsuz yere, hukukî bir delil olmadan el konulan haklarının iadesi için uğraşacak, güçlü bir hukuk kurumuna acil ihtiyaç var.
Masumların ağıtları arşı titretmeden, adalet kuruluşları tarafından adalet edilerek, ya da akreditasyonu sağlanmış sivil bir hukuk cemiyeti tarafından hukukî platformlara taşınarak bu ihtiyaç acilen giderilmelidir.
Adalet talebini yüksek sesle dile getirenleri, hakları bulunan adaleti vermeden, suçlu ilân etmek, bahtsızlıktan ve şaşkınlıktan başka bir şey değildir.
Dipnotlar:
1 Sîre, 1/141; Tabakât, 1/129; 93
2 Tabakât, 1/129; Ravdü`l-Ünf, 1/93