• Hizmet-i Kur’âniyede hakikî ihlâs, fedakârlıkla, çok kesretli [fazla] ve şiddetli ehl-i dalâlete karşı mağlûp olmamak için, muhtaçları hakikate, ihlâsa dâvet etmekte bir şüphe bırakmamak, rıza-yı İlâhîden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiç bir şeye alet etmemek.”
• Bu milletin milyarlar ecdadının ruhları bağlandığı hakikat yolunda dünyaya meydan okuyan iman-ı tahkikî davasına”sahip çıkmak.
• Bir zatın gerçek hakikatleri yedi ise, nisbî hakikatleri yedi yüzdür.
• Bütün zorluk ve sıkıntılara göğüs gererek, manevî hastalık ve karanlıkları kaldırmak için, bu asırda Kur’ân hakikatlerini neşretmek, hususan bu mübarek milletin evlâtlarını türlü dinsizliğin dehşetli hücumundan kurtarmaya çalışmak elzemdir.
• Mabeynimizdeki [aramızdaki] hakikî ve uhrevî uhuvvet [kardeşlik], gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz.1
• Maddî ve manevî, bütün boyutlarıyla her bir şey, her bir insanın hakikatı, birer ismin nuruna dayanır ve hakikatına istinad eder. Yoksa hakikatsiz, ehemmiyetsiz bir görüntüdür.
• Mesleğimiz azamî [son derece] ihlâstır; benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâkî bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek azamî ihlâsın iktizasıdır.2
• Muhabbetin esbabı [sebebi] olan iyilikler, muhabbet gibi nurdur; sirayet [karşıyı etkilemek] ve in’ikâs [yansımak] etmek, şe’nidir. [gereğidir, özelliğidir.]
• Muhakkikin [araştırıcının] şe’ni, gavvas [çok gayretli, çalışkan] olmak, zamanın tesiratından tecerrüd etmek, [sıyrılmak] mazinin a’mâkına [geçmişin en inceliklerine] girmek, mantığın terazisiyle tartmak, herşeyin menbaını [kaynağını] bulmaktır.3
• Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan ulemalar, belki de velîler, siyasî ve içtimaî hayatın rabıtaları sebebiyle, hakaik-i imaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cereyanların hükmüne tâbi olup, hemfikri olan münafıkları sevmesine taraftar olmamak.
• Risale-i Nur, hiç şüphe yoktur ki, hakkaniyeti, en yüksek âlimler tarafından tasdik edilen ve en yüksek bir mertebe-i imanî ve aşk-ı İslâmî kazandıran, bütün Sözleri, Lem’a ve Şualar’ı, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın birer nuranî tefsiridirler.
• Risale-i Nur, tarikat değil hakikattir. Ayat-ı Kur’âniyeden tereşşuh eden [sızıp süzülen] bir nurdur. Ne şarkın ulûmundan ve ne de garbın fünunundan [fenlerinden] alınmış değil. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevîsidir. Menfaat-i şahsiye yoktur, hakikatine kalbiyle inanmak.
• Risale-i Nur’un bahsettiği hakikatlerin aynı mealinde milyonlar kitap o hakikatleri beliğane neşrettikleri hâlde ve binler hakikî âlimler ders vermeleriyle bu memlekette dehşetli küfr-ü mutlakı tam durduramadıkları hâlde, Nurlar, mezkûr sırra binaen bir cihette galebe ettiğini düşmanları dahi tasdik ederler.
• Risale-i Nur’la, bu zamanda iman hakikatleri en birinci maksat, sair şeyler ikinci, üçüncü derecede kalmak ve onlara hizmet etmek en birinci vazife ve maksat olmak lâzımdır.
• Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebairdeki [büyük günahlardan kaçınmak] takvalarında, Kur’ân hesabına vazifedar sayılırlar.4
• Risale-i Nur’un sadece Söz ve Mektuplarını tamamıyla okuyunca birçok hakikatlar tezahür eder.5
• Rus’u mağlûp eden Japon başkumandanının İslâmiyet’in hakkaniyetine şehadetidir.
• Şu zamandaki bu vazife-i imaniyenin çok mühim olduğunu bilmek.6
• Uyanmış bir beşer, [insanlık] kâinatın tehacümüne [hücumuna] karşı istinad edecek [dayanacak] ve gayr-i mahdut âmâline [sınırsız arzular) neşv ü nema [büyüme, gelişme] verecek ve istimdadgâhı [yardım isteme yeri] olacak noktayı, yani din-i hak olan dane-i hakikati elde etmezse yaşayamaz.
• Uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele [geleceğe] ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz.
Yüzeysel görünüş ve bakış kalınlaştıkça, hakikat inceleşir. Görünüş inceleştikçe, hakikat kuvvet bulur. Şu kanun, kanun-u tekâmüle dahil olan bütün eşyaya şamildir.
Dipnotlar:
1- Tarihçe, s. 910. 2- Emirdağ Lâhikası, 372. Mektup. 3- Muhakemat, s. 46. 4- Kastamonu Lâhikası, 110. Mektup. 5- Age., 120. Mektup. 6- Barla Lâhikası, 131. Mektup.