Nimet; Allah’ın, kullarına maddi-manevi olarak ikrâm ettiği hikmetlerle dolu bir hediyesidir. Hediye, nasıl ki teşekkürü gerektiriyorsa nimet de şükrü iktiza eder.
Nimeti verene şükretmek, o nimetin devamına bir vesiledir. Şükrettikçe nimetler nurlanır ve çoğalır. Nimetin, nimet olduğu şuurunda olarak şükretmek ise daha hayırlıdır.
“Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celb et.”1 Risale-i Nur’da geçen, Bediüzzaman Hazretlerinin (ra) Peygamber Efendimiz’e(asm) izafe ettiği bu yemek duasında da nimetin hakikâti, mâhiyeti, birçok ruhî ve kalbî maslahatıyla beraber nimetin aslına karşı olan şedit iştiyâk ifade edilmektedir. Bu yemek duasında zikredilen nimetten maksad yalnız yemek nimeti değildir, yemek nimeti gölgesinde bütün nimetlere işaret edilerek şükrün gerekliliği ve maslahâtı dile getirilmektedir.
Nimetin bir gerekliliği olan şükrün de bir mikyası ve mizanı vardır. Bu mikyas ve mizanı yine Risale-i Nurda görebilmekteyiz. “Şükrün mikyası; kanaattır ve iktisaddır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rastgeleni yemektir.”2 Nimetlere karşı şükür açısından mukabele ölçüsünü bildiren bu veciz ifadeler, her iki durumda da kazanım ve kayıpları nazarlarımıza sunmaktadır.
“Lezzetli bir nimeti insan yese, eğer şükür etse, o yediği nimet, o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur. Verdiği lezzet ile, Cenab-ı Hakkın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle büyük ve daimî bir lezzet ve zevk veriyor.”3 Nimete şükretmek o nimetin nuranîleşmesine bir vesiledir. Nimetin lezzetini zevk etmek; o nimete gerektiği gibi hürmet etmek, şükür ile o nimetin kıymetini takdir etmekle elde edilir.
“Evet, rızkın aşka lâyık bir sureti var. O da şükür ile o suret görünür. Yoksa ehl-i gaflet ve dalâletin rızka aşkları bir hayvanlıktır. Daha buna göre kıyas et ki ehl-i dalâlet ve gaflet ne derece hasaret ediyorlar.” 4 Rızıkların, mahiyeti itibariyle aşk derecesinde bir kıymeti vardır. Ehl-i hidayet, bu kıymeti şükür ile taçlandırır. Ehl-i dalalet ve gaflet ise nimeti sadece besin ihtiyacını gidermek olarak gördüğünden bu tavırları hayvanlık diye tesmiye edilmektedir.
“Mün’im-i Hakikî, o esbabdan hadsiz derecede o nimet vasıtasıyla şükre lâyıktır. İşte Ona teşekkür etmek, o nimetleri doğrudan doğruya Ondan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.”5 Risale-i Nur’da geçen bu veciz manalar, bizlere şükrün mâhiyeti ve nasıl yapılacağı konusunda -önem sıralamaları ile birlikte- çok ehemmiyetli düsturları kazandırmaktadır, elhâmdülillah.
Rabbim bizlere, nimetlere karşı daimi bir şükür şuuru ile hareket etmeyi nasip etsin, inşaallah. Amin.
Dipnotlar:
1. Zülfikar – 24
2-4. Mektubat – 414
3. Mektubat – 411
5. Mektubat – 452