Allah için sev(il)mek, Allah için buğzetmek, Allah için yaşa(t)mak, Allah için var olmak, Allah için anla(t)mak, Allah için koşmak ...
Allah yolunda olan, istikamet üzere bir hayat süren ve her hareketini O’nun rızası doğrultusunda istimal eden insanın duruşu ne kadar muazzam ve hikmetli bir duruştur. Dünyanın boğucu keşmekeşliği içinde bir teneffüs alabilmenin adıdır, Allah için koşmak. Hayatını fani olan dünyaya hasreden insan ne kadar da hüsrandadır değil mi?
“Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarfediyorsun?” diyen aziz Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî bu konuyu veciz bir şekilde izah ediyor. Bilinmelidir ki bu hayat ne kadar uzun olsa da yine bitecek. Hem ne kadar uzun olabilir ki! Bu misafirhane-i dünyada bir emanetçi olduğumuzu, bir gün gelip “Ey insan, haydi senin süren doldu, vazifen bitti, dünyadan çık!” denilmeden neden ahiret için çalışma konusunda bu kadar aceleci değiliz! Halbuki ahiret için çalışmanın hazzı ve lezzeti bambaşkadır, ah bir tadını tatsak bir denesek!
İnsan, hazır lezzetin peşinde koşmaktan yorulmadı mı? Bilmiyor mu hazır lezzetin tadı da geçicidir. Lezzeti bitince geride acı ve elem bırakır. Oysa ki ahirete mâl edilen bir ömür bâkidir, bitmez, tükenmez. Bilinmelidir ki meyve dalından erken koparıldığında hakikî manada tat alınmaz.
Meyvenin bir olgunlaşma süresi vardır. İşte olgunlaşmasını beklediğimiz ve itina ile büyüttüğümüz ahiret fidanı, inşaallah Cennet’ül Bâkide Tubâmisal dallarda yiyeceğimiz olgun ve paha biçilmez meyveler ile dimağlarda muazzam o tadı bırakacaktır.
Allah için koşmanın tadı demiştik değil mi? Allah, yolunda olabilmek büyük bir lütuftur, nimettir. Cenab-ı Hakk’a nefer olmak, O’nun rızası için yaşamak insana hem dünyada hem de ahirette mütemadiyen lezzet verir. Cenab-ı Hâk, bizleri lillah için koşmanın tadını alan ve o tadın alındığı meclislerde kalb ve aklı doyuran imân ve Kur’ân hakikatlerini okuyup maneviyatını güçlendiren ve hayatını o minvalde yaşayan bahtiyar kullarından eylesin inşaallah. Selâmetle kalın.