"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Başımıza bu da (Buda) mı gelecekti?

Serdar AKTAŞ
03 Nisan 2015, Cuma
Türk gençlerine ebedî saadet kapısı olan İslâmiyet’ten başka kurtuluş yolu olmadığı âşikardır. Bir an önce Müslüman evlâdı olarak akıllarını başlarına alarak dinlerine dört elle sarılmalarını salık veririm.

İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü’nün üniversite kampusu dâhilinde cami yapacağı haberinin işâasının ardından, üniversiteden bir grup öğrencinin “Biz de Budist tapınağı istiyoruz” şeklinde bir talepte bulunduklarını ve üstelik bu talebe altı bin öğrencinin destek verdiğini duyduğumda evvelce “Başımıza Buda mı gelecekti!” diye dizlerimi dövsem de, biraz sakinleştikten sonra memlekette bu inanç grubunun hiç popülasyonu olmadığını düşünerek meselenin aslında üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek manasında duygusal ve siyasî bir tepkinin sonucu olduğunu anladım. Lâkin tarihçi damarım tuttuğundan olsa gerek, ben yine de fırsatı ganimet bilerek geçmişte Türkler ile Budizm’in teması hiç olmuş mudur, bilvesîle muhtasar olarak bahsetmek istiyorum.

Malûm olduğu üzere Türkler en evvel Gök-Tanrı dinine inanmaktaydı. Bu din de İslâmiyet gibi kâinatı tek bir yaratıcının yarattığı esasına dayanıyordu ki meselâ Uygurlar arasında “Tengri tek”, “Tengri yaratmış”, “Tengri isterse” gibi kelâmlar pek sık kullanılıyordu. Bilâhare Türkler, Budizm ve Maniheizm’e de inanmışlardı. Türklerin Budizm ile temasının M.Ö. 2. Yüzyıla kadar  gittiği ve bu dinin en fazla Hunlar, Göktürkler ve  Uygurlar arasında revaç bulduğu bilinmektedir. 

Uygur kağanlarından olan Böğü Kağan, merkezî Çin’e giderek burada Mani dinini benimsemişti. Çin’den Kara Balasagun şehrine dönerken de dört Soğd rahibini yanında getirerek bu dinin resmî din olmasını emretmişti.  Böylelikle Böğü Kağan, hem halkını Budist olan Çin tesirinden ve hem de Türklerin savaşçılık yönünü zayıflatan Buda dininden kurtarmak niyetindeydi. Aynen bunun gibi Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın, veziri Tonyukuk’tan bir Budist mabedi inşâsını istediğinde, vezirin; “Savaşı ve hayvan eti yemeği yasaklayan ve miskinlik telkin eden bu dinin kabulü Türkler için felâket olur” cevabı Türklerin aslında inanç noktasında bir arayış içinde olduğunun ve İslâmiyet haricindeki sair dinlerin bu fıtrî ihtiyacı karşılayamadığının kanıtıdır.

Ennihâyet Hz. Ömer (ra) tarafından Sasanilerin yıkılmasıyla Müslümanlara Orta Asya’nın kapıları açılmış, Hz. Osman (ra) zamanında ise bu bölgede fetihler başlamıştır. Maveraünnehir’in ve Horasan’ın fethedilmesi ise Emevi komutanı Kuteybe bin Müslim’in eliyle müyesser olmuştur. Bilâhare Abbasiler zamanında Ebû Müslim Horasanî’nin gönderdiği İslâm ordusuyla Çinlilerin arasında cereyan eden ve Karluk Türklerinin Müslümanları desteklediği 751 yılındaki Talas Savaşı’nın ardından Türkler kitleler halinde İslâmiyet’e duhûl etmeye ve Abbasilerin askerî ve bürokratik kademelerinde rol almaya başlamışlardır.  

Tarihi seyir bize gösteriyor ki Türkler İslâmiyet’e hizmetleri nispetinde İslâmiyet’te Türklere yardım etmiş, böylelikle Türkler millî varlıklarını korumuş ve terakki ettirmişler. Halbuki diğer dinlere ve medeniyetlere iltihak edenlerin Türklüklerini kaybettikleri vakıadır. Aynen Üstad Bediüzzaman’ın “Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır.” dediği gibi. Bu sebeple Musevî olan Hazarlar’ın, Hıristiyanlığı kabul eden Tuna Bulgarları, Macarlar ve Gagavuzlar’ın bugün için Türklüğünden söz etmek mümkün değildir. Ya da mefhum-u muhalifinden bakarsak İslâm dairesi içine girmese idiler Selçuklu ve Osmanlı varlığından söz edilebilir miydi?

Hâl böyle iken Zerdüştlük, Hinduizm ve Budizm gibi doğu dinlerinin kutsal metinleri bile Hz. Muhammed’i (asm) muştuladıkları bilinmektedir. Budizmin kurucusu Siddhartha Gotama yani Buda, kendisinin ölümünden sonra dünyanın ulu bir kişi tarafından şereflendirileceğinden bahsediyor. Meselâ bu Budist yazmalarının birinde; “Buda şöyle dedi. Ben dünyaya gelen ilk buda (yol gösterici) değilim, son da olmayacağım. Belli bir zamanda dünyaya bir başka kişi gelecektir. O da kutsî, aydınlanmış ve idarede fevkalâde kabiliyetli olan biridir. O benim size öğretmiş olduğum aynı ebedî gerçekleri öğretecektir... Anında sordu: o nasıl bilinecek? Buda cevapladı: O, maitreya (rahmet) olarak bilinecek.” denilmektedir ki bu âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Peygamber (asm) başkası olamaz.

Elhasıl, Türk gençlerine ebedî saadet kapısı olan İslâmiyet’ten başka kurtuluş yolu olmadığı âşikardır. Biran önce Müslüman evlâdı olarak akıllarını başlarına alarak dinlerine dört elle sarılmalarını salık veririm. Nitekim rûz-ı mahşerde İslâmiyet’ten gayrisi din olarak kabul edilmeyecektir. Son sözüm “Buda gelir, bu da geçer aldırma!” olacaktır.

Okunma Sayısı: 3600
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Recep

    3.4.2015 21:13:23

    Budistlerin islamiyeti kabule çok yatkın oldukları anlatılır.Uzakdoğu ülkelerinden dalga dalga budistlerin müslüman olduğunu duymuştum.Ancak son ve mükemmel din islamiyet bize yeter de artar bile.Tabii ki doğru islamiyeti anlatmak ve islamiyete layık doğruluğu yaşamak şartıyla.

  • AHMET AYDIN

    3.4.2015 09:12:27

    Gençlerimizi iman hakikatlerini anlatmalıyız. daha fazla gençlere ulaşmamız lazımdır. tabi ki gençlerimizin de bir an önce İslamiyete sarılmaları gerekmektedir. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı