Bu tabirlere yabancı olanlar için tercüme edersek “ahirzamanın mühim şahısları ve büyük Mehdî” demektir. Evet bunlar, zamanın ahirinde yani kıyametin kopuşundan bir müddet önce çıkacak alâmetler demektir. Üstad Bediüzzaman onlar için “Fitne-i ahirzamanın müddeti uzundur, biz bir faslındayız”1 demiştir.
Geleceği haber verilen, kıyamete alâmet menfî ve müsbet mühim şahısların başlıcaları: Deccal, Mehdî ve Mesih’tir. Bu vesileyle şunu da hatırlatayım. Ben bu yazı için şu üç başlıktan birini de koyabilirim.
1. Vukuat-ı Ahirzaman ve Mehdî-i Azam
2. Eşhas-ı Ahirzaman ve Mehdî-i Azam
3. Fitne-i Ahirzaman ve Mehdî-i Azam
Biz kısmen birleştirerek “Eşhas-ı ahirzaman fitneleri ve Mehdî-i Azam’ın mukabeleleri” de diyebiliriz ve o fitnelerin 19. Asır’da, Karl Marx, Auguste Comte, Freud ve Darwin’le başlayıp Bedüzzaman tarafından püskürtülerek; Ey Asya Münafıkları ve Avrupa kâfirleri en akıllınızı bilgininizi karşıma çıkarın, deyip o medeniyet krizini âlem-i İslâmın ehven atlatmasına vesile olduğunu da bu vesileyle söylememiz lazım.
Not: Bazıları kasıtlı veya kasıtsız Mehdî ve Mesih’i karıştırıyor. Bu kesinlikle yanlıştır, ikisi aynı olamaz, ayrı şahıslardır. Ezcümle bazı gerekçeler şunlardır:
1. Fahr-i Cihan Efendimiz (asm); Hz. İsa’dan, Meryem oğlu İsa ve Hz. Mehdî’den de, Fatıma’nın evlatlarından, diye çok açık ifade eder, bunlar boşuna mı söylemiş?
2. O zaman Hz. İsa’nın ruhu Üstad’ın annesine geçmesi yani reenkarnasyona girer ki, o da, temamen batıldır ve Said Nursî’nin talebelerinden Abdülkadir Badıllı da, bir videosunda bu iddianın küfür olduğunu ifade etmiştir.
Ancak Hz. Cebrail’in Dıhye suretinde görüldüğü gibi Hz. İsa da başka suretlerde görülebilir. Bu; sırrı imtihan ve nuraniyetin kabiliyetindedir. Bu da, böyle biline.
Bir de mühim olan eşhas-ı ahirzamanın gerçek kimlikleriyle ismen de, bilinmesi için; öncelikle ahirzamanın geldiğinin ve özellikle o hadiselerin içinde olduğumuzun da, isbatı gerekir. Böylece anlaşılmış oluyor ki, kıyamet alâmetleri iki şekilde anlatılabilir.
Birincisi: Daha olmadan rivayetlere göre nasıl olacağı, ki şimdiye kadar böyle anlatılmıştır.
İkincisi: Olduktan sonra ve yine rivayetlere göre nasıl olup gerçekleştiğidir ki. İşte bizimki bu ikinci kabildendir. O hâlde nasıl olup gerçekleştiğini anlatıp isbat etme durumundayız. Yani çok azı müstesna, biz daha kıyamet alâmetleri beklemiyoruz. O hâlde önce bu alâmetlerin ne zaman başladığını ve başlıcalarını anlatmaya çalışalım.
İTFA (SÖNDÜRME) TEŞEBBÜSÜ:
Ahirzaman felaketlerinin başlangıcına gelince, tabiri caizse buradan bir tesbit ve teşbihle işe başlayalım. Bazı hocaların ve şeyhlerin Mehdî beklemesini, Yahudî ve Hiristiyanların Fahr-i Cihan Efendimize rağmen “ahirzaman kurtarıcısı”nı beklemelerine benzetiyorum. Asaletse asalet, mu’cize ise binlercesi var, daha ne arıyorsun? Üstelik insanlık tarihi boyunca gelmiş büyük zatların en başında yer aldığı icraatlarıyla ispat edildiği halde 1400 seneden beri başkasını bekliyorlar. İşte bizim hocaların da; kendisine ulema tarafından Bediüzzaman ünvanı verildiği, bu işin bizzat çilesini çektiği hayatı ve yaşadığı hadiselerle isbat edildiği halde, yani bütün şartları tuttuğu halde Bediüzzamandan başka Mehdî-i A’zam beklemeleri fuzuliyatla iştigaldir. Bir de, şunu peşinen söylemek lazım ki, bu işi en fazla ilgi gösteren tarikat ehlinin Mehdî-i A’zam’ı kendi mesleklerinden bilmeleri gerçekçi değildir. Çünkü o zat; veraset-i nübüvvet sahibi, Sahabe mesleğini takip eden ve bir de muhakkikînin rivayetlerindeki tespitlere göre, “tarikat berzahı”na uğramadan “mütekellimîn”den gelecek bir zattır ve gelmiştir.
Ahirzaman felaketlerinin başlama noktasına gelince, başlıca üç delil sunmak mümkündür:
1. Bediüzzaman Hazretleri, ahirzaman felâket ve alâmetlerinin halk arasında 93 Harbi diye bilinen 1877 Osmanlı-Rus Savaşı ile başladığını “Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz”2 ayetinin tefsirine istinaden, başlıca alâmetlerden olan “söndürme” hadisesine, bu ayet-i celîlenin iki şekilde işaret ettiğini ifade eder:
1. Haricî söndürme: “Rus’un doksan üç muharebe-i meşumesiyle (H.1293, M.1877) âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resaili’n-Nur şakirtleri yerine Mevlana Halid’in (ks) şakirtleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu ayet, onların başlarına remzen parmak basıyor”
2. Dahilî söndürme hadisesi: 1977’ye tekabül ederek, o tarihte de, Mehdî’nin talebeleri o bulut zulümatını dağıtmışlardır, deyip şöyle izah etmektedir: “Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hz. Mehdî’nin şakirdleri olabilir.”3
Yani bu ayet-i kerîmenin iki harfi şeddesiz hesap edilse 1877’deki Haricî söndürmeyi; son müceddit Mevlana Halid’in talebelerinin engellemesine, şeddeli olarak ikişer sayılsa ondan tam bir asır sonra 1977’de, dahilî söndürmeyi de, Mehdî’nin talebelerinin engellemesine işaret etmektedir. Demek 1977’de, Mehdî’nin talebeleri iş başındadır. İşte size eşhası mühimme...
Devam edecek
Dipnotlar:
1- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 197.
2- Tevbe Suresi: 32.
3- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Birinci Şua, Yirmi Sekizinci Ayet s. 157.