Bu gibi kıyamet alâmetlerinin en meşhurlarından biri de, Birinci Dünya Harbinde olanlardır ki, Efendimiz (asm), tâ 1400 sene önce Muaz b. Cebel ‘e (ra) ahirzaman alâmeti olarak anlatmıştır. Bunlar da, aynen olmuştur. Şöyle ki:
Bir gün Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) Muaz bin Cebel’in (ra) omuzuna mübarek elini koyarak; “Ya Muaz kıyamete yakın öyle şeyler olacak ki, Beyt’ül Makdis yani Mescid-iAksâ Yahudi ve Hıristiyanlarla dolup taşacak. Beytü’l Makdis yeniden tamir edilip etrafında modern binalar teşekkül edecek. Yani küffarın eline geçecek. Buna mukabil Yesrib yani Medine çok garip ve cemaatsiz kalacak, büyük bir harp olacak peşinden Deccal ve Mehdi çıkacak.
“Ya Muaz! Nasıl elim senin omuzunda böyle eminsem, bu dediklerimden de öyle emin ol” buyurmuştur. (Ahmet ibn Hambel, Müsnet, c. V, s.228, no: 22045, Taberanî Mucem’ül Kebir, c.10, s.122, no 224, Deylemî, Müsned-i Firdevs vs. )
Bu hadis-i şerifte geçen haberler de, Birinci Dünya Savaşında aynen olduğuna göre ki; tek tek ele alalım:
1. Büyük bir harp olacak. O Birinci Dünya Savaşıdır.
2. 1917’de bir Osmanlı ordusunun, İngiliz oyunu ile tuzağa düşürülerek çok büyük zayiatlar verip Filistin ve Arabistan’ın İngilizler tarafından işgal edilmesi ve bu olayın hükmen mağlup sayılmamıza sebep teşkil etmesidir.
3. Beytü’l Makdis yani Mescid-i Aksâ da İngilizlerin eline geçmekle, Yahudi ve Hıristiyanlara peşkeş çekilmesidir. Sahibiyet ve tamiratlar aynen icra edilmiştir. Filistin’e tâ o zaman Yahudilerin doldurulup bugünkü zulümlere sebep olunması.
4. Mekke ve Medine’nin kontrolü, İngilizlerin eline geçtiği için 1950’-ye kadar kimse hacca bile gidemez olmuş, tenha ve garip kalmıştır.
5. Demek böyle bir zaafiyet sonrası fırsat kollayan Deccal da, huruc etmiştir.
6. Deccalın hurucuna karşı, Mehdi de, zuhur etmiştir. Hatta bu Mehdi meselesine Hz. Ali de, divanında “Türkler kaynayınca Mehdîyi bekleyin“ diye dikkat çekmiş, ve böylece o da, Mehdinin zuhurunu müjdelemiştir.
Fakat bu ne menem bir korku veya gafletse çok azı müstesna zamane hocalarının, bu kıyamet alâmetlerinden hiç haberleri yoktur. İşt en korkunç kıyamet alâmeti de, aslında hocaların bu korku ve gafletidir. zira ”Mehdî ve Deccal gelince hocaların sesi kesilir” buyruluyor ve hocaların bu durumu dahi önemli alâmetlerin delilidir.
Evet; bu hocalar neyi bekliyor? Kıyametin kopmasını mı? Yalnız hatırlatayım; bu korkaklık ve namertliğin hesabı kıyametin kopmasından daha korkunç olacaktır. Demek böylece beklenen eşhas-ı ahirzamanın geldiği, bu cihetten de anlaşılıyor. Açık söylemek gerekirse; imanı tahkikî olmayanlar idrak edememişlerdir, onlar anlayamadıklarına suçlu arayacak- larına başta suçu kendi gaflet ve eyyamcılıklarında aramalıdılar, zira “Üstadın bu uğurda binlerce mahkeme ve beratları var, hiç mi duymadınız? Yoksa medreseye davet edilince sizde mi kaçtınız?” diye sormak lâzım.
Ancak biz bildiğimiz gerçekleri hem de naslarla ilâna me‘mur veya mecburuz. Bu yazımızla —kıyametin saatini değil, çünkü onu ancak Allah bilir —alâmetlerini isbat ederek ona çok yakın olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz. Vesselâm.