Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) ümmetine gelecekle ilgili bir kısım olayların gerçekleşeceğini bildirmiştir.
Bunlardan birkaçı Mekke’nin fethi, Türklerin Müslüman olmaları ve İstanbul’un fethidir. Araştırıldığında, üzerine düşüldüğünde, bu alanda çalışmalar yapıldığında onlarca belki de yüzlerce gaybdan verilen haberlerle karşılaşmak mümkündür.
Gelecek ile ilgili haberlerden birisi de İstanbul’un fethi ile ilgili olanıdır.
Bu hadis şöyledir: “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur/askerdir.”1
1453 yılında Fatih Sultan Mehmed ve ordusu İstanbul’u almakla bu hadisin gerçekliğine imza atmışlardır. Bu fetihte en büyük payın kime ait olduğu, “onu fetheden komutan”ın güzelliğine hadiste açık ve net bir şekilde dikkat çekilerek belirtilmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri her zamanın bir hükmü ve hükümranından bahsederek, “O zamanın makinesini çeviren bir ağa lâzımdır. İşte zaman-ı istibdadın hakim-i manevisi kuvvet idi, kimin kılıcı keskin, kalbi kasi olsa idi yükselirdi”2 der.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un birinci fetih müjdesini gerçekleştirmiştir. Bunu dost düşman onaylamıştır. Burada fethin manevî mimarı Akşemsettin Hazretleri’ni yad etmeden geçmek de mümkün değildir.
Fatih Sultan Mehmed Han bu fetih için bir de sembol oluşturmuştur. Ecnebilerin hiçbir ibadet yerine dokunmazken, Hıristiyan âleminde ve İstanbul’un silüetinde önemli bir yeri olan Ayasofya kilisesini camiye çevirmiştir. Camiye çevrilen Ayasofya’nın giderleri için de bir vakfiye oluşturmuştur.
Bu vakfiyesindeki cümlelerin her bir kelimesi ilgi çekicidir:
“İşte bu benim Ayasofya vakfiyem dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse, onu iptal veya tecile koşarsa, fasit veya fasık teville veya herhangi bir dalâvereyle Ayasofya Camii’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek mütevelli hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar! Bu sebeple bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen lâneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hâlâ bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır Allah İşitendir, Bilendir.”3
Günümüzde Ayasofya’nın konumu ilginçtir. Ayasofya camilikten çıkarılmış ve şu anda müze olarak hizmet vermektedir. Ayasofya, İstanbul’un fethinin sembolü olmaktan çıkarılmış, fetih sembolik bir hale getirilmiştir. Dolayısıyla Ayasofya şu anda fethin sembolü konumunda değildir.
Hadise tekrar baktığımız zaman, sanki İstanbul’un ikinci bir fethine ima vardır. Birinci fetihte İstanbul’u fetheden kumandana dikkat çekilirken, ima edilen kısımda ise ikinci fethin askerlerce yapılacağı anlaşılabilir. Çünkü o komutanın askerlerinden başka mutlak olarak “o ordu ne güzel ordu / o asker ne güzel askerdir” denmektedir.
Zamanın hükmü değişmiştir. Köprülerin altından çok sular akmıştır. Bu zamana işaret eden ve hükmünün ne olduğunu söyleyen Bediüzzaman Said Nursî “Fakat zaman-ı meşrûtiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hâkimi, ağası haktır, akıldır, marifettir, kanundur, efkâr-ı ammedir”4 demektedir.
Kuvvet kanunda olmazsa istibdadın yaygınlaşacağına dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî tek adamlığın karşısında olduğunu “Riyaset-i şahsiyenin katiyen aleyhindeyim”5 cümlesiyle dile getirmektedir.
İstanbul’un ikinci fethi, Ayasofya’nın tekrar sembol olması askerî güçle değil ancak meşrûtiyetle, hakkın küçüklüğüne bakılmaksızın dikkat etmekle, milletvekillerinin hür olmasıyla, bilgililikle, efkâr-ı amme ve kuvvetin kanunda olmasıyla gerçekleşecektir. İstanbul’un ikinci fethi istibdadın bitişi ve kanun hâkimiyetinin gerçekleşmesiyle olacaktır. Bunun sembolü de Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasıyla anlaşılacaktır. Bu da ancak, devri geçmiş ağa ile değil kuvvetin kanunda olmasıyla gerçekleşecektir.
Dipnotlar:
1- Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335; Buhârî, et-Tarihu’1-kebîr, I (ikinci kısım), 81; et-Târihu’s-sağîr, I, 341; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr. II, 24; Hâkim, Müstedrek IV. 422; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, VI, 219
2- Nursî, Bediüzzaman Said. Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Kasım 2010, s. 217.
3- Fatih Sultan Mehmed Han / 1 Haziran 1453 (Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde Bulunan Ayasofya İle İlgili Arapça Vakfiyenin Tercümesi)
4- Nursî, Bediüzzaman Said. Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Kasım 2010, s. 217.
5- Nursî, Bediüzzaman Said. Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Kasım 2010, s. 196.