Beddua, hayır duanın zıddıdır, tesiri büyüktür.
Mazlum duruma düşmüş, kalbi ve gönlü ciddî manada kırılmış, çaresizlik içinde kalmış biri kendini teselli etmek için beddua eder. Bunun için beddua güçlü bir silâhtır. Hele icabet-i saatte denk gelirse kabul olması kuvvetle muhtemeldir. Mazlumların bedduasına maruz kalan, zalimlerin kötü akıbetlerine şahit olmuşuz. Bunun için “Alma mazlumun ahını çıkar ahaste aheste” demişler.
Genelde güçsüz ve zayıf duruma düşmüş mazlumlar intikamını beddua ile almaya çalışıyorlar. Oysa intikamın en güzeli sabır ile karşılayıp Allah’ın adaletine havale etmektir.
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu [karşılığı] görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu [karşılığı] görür.”1 ayetiyle hayır ve şerrin karşılıksız kalmayacağını buyuran Allah, ins ve cinleri iyilik yapmaya davet eder. Mazlum, zulüm görse de beddua yerine zalimin ıslahına ve hidayetine çalışmalıdır.
Uhud’da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için: “Allah’ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar.”2, diyen bir Peygamberin (asm) ümmeti olarak biz de aynı düşünceyi taşımalıyız. Keza, Peygamber Efendimiz (asm), “Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyiniz ki; duaların kabul olacağı bir saate rastlarsınız da bedduanız kabul olmuş olur.”3, buyurmuştur. Demek ki, günahkâr bir Müslüman da olsa ona beddua etmekten sakınmalıyız. “Birbirinize Allah’ın lâneti, gazabı ve Cehennem azabı ile lânet ve beddua etmeyiniz!” 4, diye dinimiz beddua etmeyi yasaklamıştır.
“Kul, herhangi bir şeye lânet ettiğinde o lânet gökyüzüne çıkar. Semânın kapıları ona kapanır. Sonra yere iner, yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa sola bakınır, girecek yer bulamaz da lânet edilen kişiye döner. Eğer gerçekten lânete lâyık ise onda kalır, değilse lânet edene döner.”5
Sema ve yeryüzünün kabul etmediği bedduayı, aklı olan insan beddua etmez. Çünkü bedduanın bir ucu beddua edene de dokunabilir. Beddua etmek caiz değildir. Bunun için beddua etmekten sakınmak lâzımdır. Vesselam
Dipnotlar:
1-Zilzal Suresi: 7-8.
2-Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IV, 314
3-Riyazü’s-Sâlihin Tercümesi, III, 82
4-Ebû Dâvûd, Edeb 45; Tirmizî, Birr 48
5-Ebû Dâvûd, Edeb 45; Tirmizî, Birr 48