Musibetler, hastalıklar, savaşlar, zulüm, istibdat, baskı, gıybet ve iftiralarla dolu olan bu dünya hayatında huzurlu bir hayat yaşamak mümkün değildir.
Bu dâr-ı dünya imtihanı acılarla musibetlerle devam edegelmiştir. Said Nursî Hazretleri, “Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar.” 1, buyurmuş.
Cenab-ı Allah, (cc) Kur’ân-ı Kerîm’de mealen şöyle buyurur: “Andolsun biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!”2 Kudret sahibi yüce Mevlâmız bu ayetle insanları musibetlere karşı sabırlı olmaya davet ediyor.
İnsan, daha ruhlar âleminde iken kimin başına ne geleceği Allah’ın ilm-i ezelîsinde, Levh-i Mahfuz’da yazılmış ve ayetiyle mealen şöyle buyurmuş Âlemlerin Rabbi: “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” 3
İnsanların başına gelen musibet ve belâların birçok hikmetleri vardır ki, onu Allah’tan başka kimse bilemez. İbadetler değişiktir, mal ve bedenle yapılan ibadetler olduğu gibi; musibetlere karşı sabır ve tahammül etmek de ibadettir. Musibet istenmez, geldiğinde kaderimdir deyip duâ ve sabır ile onu bertaraf etmeye çalışmak lazım, aksi takdirde “Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar.” Kaderi tenkit edenler her zaman sıkıntı içindedirler. Bunun için Bediüzzaman, “Kaderin her şeyi güzeldir.” deyip, tenkit etmemiş. Hatta “Kâinattaki her şey ya bizzat güzeldir… Veya neticeleri cihetiyle güzeldir.”4 demiş.
Dünyada, kimse rahat yaşayıp ahirete intikal ettiğini görülmemiştir. Peygamberler bile malları ile, canları ve evlâtları ile, ümmetleriyle imtihan edilmişler. Demek ki, herkes bu dâr-ı dünyadan ayrılmadan bir şekilde musibetlerle karşılaşır. Hazret-i Muhammed (asm) hadis-i şerifte, “Dünyada rahat yoktur” buyurmuş. Dünya ebedî saadet için çalışma diyarıdır, rahat yaşama ve zevk etme yeri değil.
Musibet ve hastalıklara sabır konusunda Kur’ân’da öne çıkarılan esas ise Hz. Eyyub’un (as) kıssasıdır. Bu yüzden Bediüzzaman Hazretleri bu kıssa üzerinden musibet ve hastalıkların hikmetini izah ediyor.
Şöyle ki: “Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar… “ 5 demiştir.
O zaman tek çare etrafımızı saran musibetlere karşı sabır ile tahammül edip, ahirettin tarlası olan bu dünyada ahiret için çalışmak, iman, salih amel ve takva dairesinde ihlâs-ı tamme kazanmaktır.
Dipnotlar.
1-Lem’alar, 2. Lem’a, İkinci Nükte.
2-Bakara Suresi: 155.
3-Hadid Suresi: 22.
4-Sözler, On Sekizinci Söz, İkinci Nokta, s. 231.
5-Lem’alar, 2. Lem’a, 1. Nükte.