Haset ve kıskançlık öyle bir şey ki, bir kişinin bir başkasının niteliğinden, becerisinden, başarısından veya mülkiyetinden mahrum çirkin bir duygu olarak ifade edilmiştir.
Gıpta ise diğerinde bulunan güzel hasletlerden rahatsız olmayıp aynı hasletlerin kendisinde de bulunmasını istemektir. Haset kötü, gıbta ise güzel bir duygu olarak kabul edilir. Ancak gıbta duygusu dahi Risale-i Nur mesleğinde, bazı pozisyonlarda tesanüde zarar verebileceği için reddedilmiş, bunun yerine “kardeşinin meziyetini kendisinde imiş gibi tasavvur edip iftihar ve telezzüz etmek” emredilmiştir.
Hasedin bir sebebi de “Dünyada bir şey-i vahide çoklar talip olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle insanın hadsiz arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşüyorlar”1 olarak gösterilmiştir. Rekabet ise haset ve kıskançlığın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Haset, Hazreti Âdem’in (as) çocuklarından Habil ve Kabil zamanından, Hazreti Yusuf’un (as) kardeş kıskançlığından günümüze kadar devam edegelmiştir. İnsanlar duygularını doğru kullanmadıkları müddetçe aralarında haset ve kıskançlık devam edecektir.
Cemaatlerde lider konumunda olanlarda da haset ve kıskançlık duygusu inkâr edilemez. Bundandır ki, Bediüzzaman Hazretleri: “Kardeşlerim, enaniyetin işimizde en tehlikeli ciheti kıskançlıktır. Eğer sırf lillah için olmazsa, kıskançlık müdahale eder, bozar. Nasıl ki bir insanın bir eli bir elini kıskanmaz ve gözü kulağına haset etmez ve kalbi aklına rekabet etmez. Öyle de bu heyetimizin şahs-ı manevisinde, her biriniz bir duygu, bir âzâ hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilakis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir.”2, der. Bu veciz ifade ile haset ve kıskançlığı reddedip; kardeşler arasında uhuvveti, tesanüdü ve ittihadı emretmiştir.
Keza, Bediüzzaman Hazretleri: “Umûr-u diniye ve uhrevîyede rekabet, gıbta, hased ve kıskançlık olmamalı ve hakikat nokta-i nazarında olamaz.” buyurduğu hâlde bu müz’ic hastalığa giriftar olanlar, cemaatin tesanüd ve uhuvvetini bozuyorlar. Oysa iyi bir hizmet üretebilmek için öncelikle tesanüd ve uhuvveti tesis ve muhafaza etmek lâzımdır. Çünkü birbirleriyle boğuşanlar müspet hareket edemezler.
Hülâsa, Bediüzzaman Hazretleri, “Medar-ı niza bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız.”3, demiştir. Bir cemaatteki ferdlerin meşveret etmek ve meşverette alınan kararlara uymak yükümlülüğü vardır. Meşveret kararlarına uyulmaması, cemaattin birliğine zarar verecek bir durumdur. Cemaatin birliğini bozmanın altında bazen haset ve kıskançlık vardır. Haset ve kıskançlık duygusu ise Bediüzzaman’ın terazi ve mizanında ölçülmeyen duygulardır. Vesselâm…
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 358.; 2- Mektubat, 29. Mektup, Altıncı Risale.; 3- Kastamonu Lahikası, 149. Mektup.