Risale-i Nur’u terk edip, o terkle vatan ve millet ve asa-
yifle zarar vermeyeceklerdir. Son sözüm:
o
âr
?`s
c
n
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
’ *G n
»p
Ñ°r
ùn
M r
?o
?n
a Gr
ƒs
`dn
ƒn
J r
¿p
Én
a
1
p
º«/
¶n
©r
dG ¢p
Tr
ôn
©r
dG t
Ün
Q n
ƒo
gn
h
„@ò
BÜTÜN VEKÂLETLERE, D‹YANET DA‹RES‹NE,
TEMY‹Z R‹YASET‹NE GÖNDER‹LEN B‹R ‹ST‹DADIR
Haflirdeki mahkeme-i kübraya bir arzuhaldir ve
dergâh-› ‹lâhiyeye bir flekvad›r. Ve bu zamanda mah-
keme-i temyiz ve istikbaldeki nesl-i âti ve dârülünun-
lar›n münevver muallim ve talebeleri dahi dinlesinler.
‹flte, bu yirmi üç senede yüzer iflkenceli musibetlerden
on tanesini, Âdil Hâkim-i Zülcelâl’in dergâh-› adaletine
müfltekiyâne takdim ediyorum.
Birincisi:
Ben, kusurlar›mla beraber, bu milletin sa-
adetine ve iman›n›n kurtulmas›na hayat›m› vakfettim. Ve
“Milyonlarla kahraman bafllar›n feda olduklar› bir haki-
kate, yani Kur’ân hakikatine benim bafl›m dahi feda ol-
sun” diye bütün kuvvetimle Risale-i Nur’la çal›flt›m. Bü-
tün zalimâne taziplere karfl› tevfik-i ‹lâhî ile dayand›m,
geri çekilmedim.
Ezcümle:
Bu Afyon hapsimde ve mahkememde, bafl›-
ma gelen çok gaddarâne muamelelerden birisi, üç defa
ve her defas›nda iki saate yak›n aleyhimizde garazkârâne
Âdil:
adaletli olan Allah.
aleyh:
karfl›, karfl›t.
arzuhâl:
hâlin bildirilmesi, ne hâl-
de bulundu¤unu bildirme; dilek-
çe.
asayifl:
emniyet, kanun ve nizam
hâkimiyetin sa¤lanmas›.
dârülfünun:
üniversite.
dergâh-› adalet:
adalet kap›s›,
adalet yeri.
dergâh-› ‹lâhiye:
Cenab-› Hakk›n
dergâh›, kap›s›, kat›.
Ezcümle:
bu cümleden olarak.
feda:
u¤runa verme, kurban ol-
ma.
gaddarâne:
zalimce, gaddarca,
merhametsizce, haincesine.
garazkârâne:
garez ve düflmanl›-
¤a kap›larak, garazkârl›kla, düfl-
mancas›na.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâkim-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi olan, her fle-
ye hükmeden, Allah (c.c).
Haflir:
k›yametten sonra bütün
insanlar›n bir yere toplanmalar›,
Allah’›n ölüleri diriltip mahflere ç›-
karmas›.
iman:
inanç, itikat.
istida:
resmî makamlara bir iflin
yap›lmas›n› istemek maksad›yla
yaz›lan yaz›, dilekçe.
istikbal:
gelecek zaman.
mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra bütün
insanlar›n diriltilerek Allah huzu-
runda hesaba çekilece¤i mahke-
me.
mahkeme-i temyiz:
temyiz
mahkemesi, mahkeme kararlar›-
n›n yolunda verilip verilmedi¤ini
tetkik etmekle görevli makam,
Yarg›tay.
muallim:
ders veren, ö¤ret-
men.
muamele:
davranma, davra-
n›fl.
münevver:
nurlu, ›fl›kl›, par-
lak.
musibet:
felâket, belâ.
müfltekiyâne:
flikâyet eder-
cesine, flikâyet eder gibi.
nesli ati:
gelecek nesil.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
saadet:
mutluluk.
flekva:
flikâyet.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
ö¤renci.
tazip:
azap çektirme, eziyet
etme, s›k›nt› verme.
temyiz riyaseti:.
tevfik-› ‹lâhî:
Cenab-› Hakk›n
insan› do¤ru yola lütfu ile
sevk etmesi, baflar›l› k›lmas›.
vakf:
ba¤›fllamak.
vekâlet:
nezaret, bakanl›k.
zalimâne:
zalimce, zulmeder-
cesine.
1.
Ey Peygamber, e¤er insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: “Allah bana yeter. Ondan bafl-
ka ibadete lây›k hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arfl›n Rabbi de Odur.”
(Tevbe Suresi: 129.)
876 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI