Altncs:
Nurun flakirtlerinden bazlarnn, Nurlardan
fevkalâde iman hüccetlerini ve sarslmaz, aynelyakin
ulûm-i imaniyeyi görüp istifade ettiklerinden, bu bîçare
tercümanna, bir nevi teflvik ve tebrik ve takdir ve teflek-
kür nevinde, ziyade hüsnüzan ile, müfritâne methetme-
leri ile beni suçlu gösterene derim:
Ben âciz, zayf, gurbette, menfî, yarm ümmî, aley-
himde propaganda ile halk benden ürkütmek hâleti için-
de Kurânn ilâçlarndan ve imanî ve kudsî hakikatlerin-
den dertlerime tam derman olarak kendime buldu¤um
zaman, bu millete ve bu vatan evlâtlarna dahi tam bir
ilâç olaca¤na kanaat getirdi¤im için, o kymettar hakî-
katleri kaleme aldm. Hattm pek noksan olmasndan,
yardmclara pek çok muhtaç iken, inayet-i lâhiye, bana
sadk, has, metin yardmclar verdi. Elbette ben, onlarn
hüsnüzanlarn ve samimâne medihlerini bütün bütün
reddetmek ve hatrlarn tekdir ile krmak, o hazine-i
Kurâniyeden alnan Nurlara bir ihanet ve adavet hük-
müne geçer. Ve o elmas kalemli ve kahraman kalbli mu-
avinleri kaçracak diye, onlarn, adî, müflis flahsma karfl
methüsenalarn, asl mal sahibi ve bir manevî mucize-i
Kurâniye olan Risale-i Nura ve has flakirtlerinin flahsi-
yet-i maneviyesine çeviriyordum. Benim haddimden yüz
derece ziyade hisse veriyorsunuz, diye bir cihette hatrla-
rn kryordum. Acaba hiçbir kanun, müstenkif ve raz
olmayan bir adam, baflkalarn onu methetmesiyle suçlu
yapar m ki, kanun namna hareket eden resmî memur
beni suçlu yapyor?
TARHÇE- HAYATI
| 885
A
FYON
H
AYATI
edilmifl, sürgün.
methüsena:
methedip övmek.
metin:
sa¤lam ve dayankl; ko-
laylkla sarslmayan, telâfla düfl-
meyen ve korkuya kaplmayan.
muavin:
yardmc.
mucize-i Kurâniye:
Kurâna ait
mucize.
müflis:
iflâs etmifl, her fleyini kay-
betmifl.
müfritâne:
müfrit bir flekilde, afl-
r derecede, aflr olarak.
müstenkif:
kabul etmeyen, el
çeken.
nam:
ad.
nevi:
çeflit, tür.
propaganda:
bir inanç, düflünce,
doktrin v.b. ni baflkalarna tant-
mak, benimsetmek amacn gü-
den ve çeflitli vastalarla yaplan
faaliyet.
raz:
rza gösteren, hoflnut olan.
resmî:
devlet adna olan.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
sadk:
do¤ru, gerçek; sözünde,
vaadinde, iflinde do¤ru olan.
flahsiyet-i maneviye:
manevî
flahsiyet, manevî kiflilik.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
samimâne:
samimî bir flekilde,
gönülden gelen bir tavrla.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
tekdir:
azarlama.
ulûm-i imaniye:
iman ilimleri,
imanla ilgili ilimler.
ümmî:
okuma yazmas olmayan,
okumamfl.
zaif:
zayf.
ziyade:
fazla, fazlasyla.
âciz:
zayf, güçsüz, zavall.
adavet:
düflmanlk, husumet.
adî:
sradan.
aleyh:
karfl, karflt.
aynelyakin:
gözle görür de-
recede inanma; bir fleyi göre-
rek ve seyrederek bilme.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cihet:
yön.
derman:
ilâç, çare.
elmas:
çok de¤erli.
evlât:
veletler, çocuklar.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gurbet:
yabanc memleket,
do¤up büyünülen yer dflnda
kalan yerler.
hakikat:
gerçek, esas.
hâlet:
hâl, durum.
Hat:
yaz, el yazs.
hazine-i Kurâniye:
Kurânn
hazinesi.
hisse:
pay, nasip.
hüccet:
delil.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
hüsn-i zan:
bir kimsenin ve-
ya bir hâdisenin iyili¤i hakkn-
daki vicdanî ve iyi kanaat.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
inayet-i lâhiye:
Allahn yar-
dm.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kymettar:
kymetli, de¤erli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medih:
övmek.
menfi:
nefyedilmifl, sürgün