Tarihçe-i Hayat - page 875

o halis muhlis flahsiyetin bir mümessili zannedip, o te-
veccühü gösteriyorlar. Gerçi bu teveccüh hem bana za-
rar, hem a¤›r geliyor. Hem de hakk›m olmad›¤› hâlde ha-
kikat-i Nuriyenin ve flahsiyet-i maneviyesinin hesab›na
sükût edip, o manevî zararlara raz› olurdum. Hatta
‹mam-› Ali (r.a.) ve Gavs-› Azam (k.s.) gibi baz› evliyan›n
ilham-› ‹lâhî ile bu zaman›m›zda Kur’ân-› Hakîm’in
mu’cize-i maneviyesinin bir âyinesi olan Risale-i Nur’un
hakikatine ve halis talebelerinin flahs-› manevîsine iflaret-i
gaybiye ile haber verdikleri içinde benim ehemmiyetsiz
flahs›m› o hakikate hizmetim cihetiyle nazara alm›fllar.
Ben hata etmiflim ki, onlar›n flahs›ma ait bir parçac›k il-
tifatlar›n›, baz› yerde tevil edip, Risale-i Nur’a çevirmemi-
flim. Bu hatam›n sebebi de, zaafiyetim ve yard›mc›lar›m›
ürkütecek esbab›n ço¤alt›lmas› ve sözlerime itimad› ka-
zanmak için zahiren flahs›ma bir k›sm›n› kabul etmifltim.
Size ihtar ediyorum! Fânî, kabir kap›s›ndaki çürük
flahs›m› çürütmeye ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet
vermeye de lüzum yok. Fakat, Risale-i Nur ile mübareze
edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu ma¤lûp edemezsiniz.
Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz, fakat
flakirtlerini da¤›tamazs›n›z. Çünkü, hakikat-i Kur’âniye-
nin muhafazas› yolunda k›rk elli milyon flehit veren bu
vatandaki geçmifl ecdatlar›m›z›n ahfadlar›na bu zamanda
hakikat-i Kur’âniyenin muhafazas› ve âlem-i ‹slâm›n na-
zar›nda eskisi gibi dindarâne kahramanl›klar› terk ettiril-
meyecek. Zahiren çekilseler de, o halis flakirtler, ruhuca-
n›yla o hakikate ba¤l›d›rlar ve o hakikatin bir âyinesi olan
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 875
A
FYON
H
AYATI
galip gelinmifl.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mübareze:
çat›flma, kavga.
mu’cize-i manevîye:
manevî
mu’cize.
muhafaza:
koruma.
muhlis:
ihlâsl›, samimî; bir ifli hiç
bir karfl›l›k beklemeden s›rf Allah
r›zas› için yapan.
mümessil:
temsil eden, temsilci.
nazar:
bak›fl, dikkat.
raz›:
r›za gösteren, hoflnut olan.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve can-
la.
flahs-› manevî:
manevî flah›s,
belli bir kifli olmay›p bir cemaatte
meydana gelen manevî flah›s.
flahsiyet:
kiflilik.
flahsiyet-i maneviye:
manevî
flahsiyet, manevî kiflilik.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flehit:
Allah’›n ve yüce dininin
ad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-
da ederek savaflta vurulup ölen
Müslüman.
sükût:
susma, sessiz kalma.
talebe:
ö¤renci.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
tevil:
yorumlama, yorum.
zaafiyet:
zay›fl›k, güçsüzlük, der-
mans›zl›k.
zahiren:
görünüflte.
ahfat:
o¤ul o¤ullar›, torunlar.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyas›.
âyine:
ayna.
cihet:
yön.
dindarâne:
dindar bir kimse-
ye yak›flacak tarzda.
ecdat:
dedeler, büyük baba-
lar, atalar.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
k›ymet.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
esbap:
sebepler, vas›talar.
evliya:
velîler, Allah dostlar›.
Fânî:
ölümlü, geçici.
Gavs-› Azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazret-
lerinin nam›.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i
Kur’âniye:
Kur’ân’›n hakikati, Kur’ân’›n
ifade etti¤i gerçek.
hakikat-i Nuriye:
Risale-i
Nur’un asl›, esas›, gerçe¤i.
halis:
samimî, her amelini
yaln›z Allah r›zas› için iflleyen.
ihtar:
hat›rlatma, uyar›.
ilham-› ‹lâhî:
Allah taraf›ndan
kalbe indirilen ilham.
iltifat:
güzel sözler söyleye-
rek birini samimî olarak okfla-
ma.
iflaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
iflaret; Hz. Peygamber, müçte-
hit imamlar taraf›ndan gayba
ait verilen haberler, iflaret yo-
lu ile yap›lan aç›klamalar.
itimat:
dayanma, güvenme.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve
suresinde say›s›z hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine
1...,865,866,867,868,869,870,871,872,873,874 876,877,878,879,880,881,882,883,884,885,...1390
Powered by FlippingBook