o halis muhlis flahsiyetin bir mümessili zannedip, o te-
veccühü gösteriyorlar. Gerçi bu teveccüh hem bana za-
rar, hem a¤r geliyor. Hem de hakkm olmad¤ hâlde ha-
kikat-i Nuriyenin ve flahsiyet-i maneviyesinin hesabna
sükût edip, o manevî zararlara raz olurdum. Hatta
mam- Ali (r.a.) ve Gavs- Azam (k.s.) gibi baz evliyann
ilham- lâhî ile bu zamanmzda Kurân- Hakîmin
mucize-i maneviyesinin bir âyinesi olan Risale-i Nurun
hakikatine ve halis talebelerinin flahs- manevîsine iflaret-i
gaybiye ile haber verdikleri içinde benim ehemmiyetsiz
flahsm o hakikate hizmetim cihetiyle nazara almfllar.
Ben hata etmiflim ki, onlarn flahsma ait bir parçack il-
tifatlarn, baz yerde tevil edip, Risale-i Nura çevirmemi-
flim. Bu hatamn sebebi de, zaafiyetim ve yardmclarm
ürkütecek esbabn ço¤altlmas ve sözlerime itimad ka-
zanmak için zahiren flahsma bir ksmn kabul etmifltim.
Size ihtar ediyorum! Fânî, kabir kapsndaki çürük
flahsm çürütmeye ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet
vermeye de lüzum yok. Fakat, Risale-i Nur ile mübareze
edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu ma¤lûp edemezsiniz.
Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz, fakat
flakirtlerini da¤tamazsnz. Çünkü, hakikat-i Kurâniye-
nin muhafazas yolunda krk elli milyon flehit veren bu
vatandaki geçmifl ecdatlarmzn ahfadlarna bu zamanda
hakikat-i Kurâniyenin muhafazas ve âlem-i slâmn na-
zarnda eskisi gibi dindarâne kahramanlklar terk ettiril-
meyecek. Zahiren çekilseler de, o halis flakirtler, ruhuca-
nyla o hakikate ba¤ldrlar ve o hakikatin bir âyinesi olan
TARHÇE- HAYATI
| 875
A
FYON
H
AYATI
galip gelinmifl.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mübareze:
çatflma, kavga.
mucize-i manevîye:
manevî
mucize.
muhafaza:
koruma.
muhlis:
ihlâsl, samimî; bir ifli hiç
bir karfllk beklemeden srf Allah
rzas için yapan.
mümessil:
temsil eden, temsilci.
nazar:
bakfl, dikkat.
raz:
rza gösteren, hoflnut olan.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve can-
la.
flahs- manevî:
manevî flahs,
belli bir kifli olmayp bir cemaatte
meydana gelen manevî flahs.
flahsiyet:
kiflilik.
flahsiyet-i maneviye:
manevî
flahsiyet, manevî kiflilik.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flehit:
Allahn ve yüce dininin
adn yüceltme u¤runda cann fe-
da ederek savaflta vurulup ölen
Müslüman.
sükût:
susma, sessiz kalma.
talebe:
ö¤renci.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
tevil:
yorumlama, yorum.
zaafiyet:
zayflk, güçsüzlük, der-
manszlk.
zahiren:
görünüflte.
ahfat:
o¤ul o¤ullar, torunlar.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
âyine:
ayna.
cihet:
yön.
dindarâne:
dindar bir kimse-
ye yakflacak tarzda.
ecdat:
dedeler, büyük baba-
lar, atalar.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
kymet.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
esbap:
sebepler, vastalar.
evliya:
velîler, Allah dostlar.
Fânî:
ölümlü, geçici.
Gavs- Azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazret-
lerinin nam.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i
Kurâniye:
Kurânn hakikati, Kurânn
ifade etti¤i gerçek.
hakikat-i Nuriye:
Risale-i
Nurun asl, esas, gerçe¤i.
halis:
samimî, her amelini
yalnz Allah rzas için iflleyen.
ihtar:
hatrlatma, uyar.
ilham- lâhî:
Allah tarafndan
kalbe indirilen ilham.
iltifat:
güzel sözler söyleye-
rek birini samimî olarak okfla-
ma.
iflaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
iflaret; Hz. Peygamber, müçte-
hit imamlar tarafndan gayba
ait verilen haberler, iflaret yo-
lu ile yaplan açklamalar.
itimat:
dayanma, güvenme.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve
suresinde saysz hikmet ve
faydalar bulunan Kurân.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine