bozmadk. Yüz binler Nur arkadaflm varken, asayifle do-
kunacak hiçbir vukuatmz kaydedilmedi. Ben, flahsm iti-
baryla hiç hayatmda görmedi¤im bu ahir ömrümde ve
gurbetimde fliddetli ihanetler ve damarma dokundura-
cak haksz muameleler sebebiyle yaflamaktan usandm.
Tahakküm altndaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Si-
ze bir istida yazdm ki, herkese muhalif olarak, ben be-
raatimi de¤il, belki tecziyemi talep ediyorum ve hafif ce-
zay de¤il, sizden en a¤r cezay istiyorum. Çünkü bu em-
salsiz acip muameleden kurtulmak için ya kabre veya
hapse girmekten baflka çarem yok. Kabir ise, intihar câ-
iz olmad¤ndan ve ecel gizli olmasndan, flimdilik elime
geçmedi¤inden, befl alt ay tecrid-i mutlaknda bulundu-
¤um hapse raz oldum. Fakat bu istiday masum arkadafl-
larmn hatrlar için flimdilik vermedim.
Rabian:
Benim bu otuz sene hayatmda ve Yeni Said
tabir etti¤im zamanmda bütün Risale-i Nurda yazdkla-
rm ve flahsma temas eden hakikatlerinin tasdikiyle ve
benimle ciddî görüflen ehl-i insaf zatlarn ve arkadafllarn
flahadetleriyle iddia ediyorum ki: Ben nefs-i emmaremi
elimden geldi¤i kadar hodfüruflluktan, flöhretperestlik-
ten, tefahurdan mene çalflmflm. Ve flahsma ziyade
hüsnüzan eden Nur Talebelerinin, belki yüz defa hatrla-
rn krp cerh etmiflim. Ben mal sahibi de¤ilim,
Kurânn mücevherat dükkânnn bir bîçare dellâlym
dedi¤imi, hem yakn kardefllerimin tasdikleriyle ve ema-
relerini görmeleriyle, ben, de¤il dünyevî makamat ve
flanüflerefi flahsma kazandrmak, belki manevî büyük
acip:
tuhaf, hayrette brakan.
ahir ömür:
ömrün son devresi,
hayatn son demleri.
asayifl:
emniyet, kanun ve nizam
hâkimiyetin sa¤lanmas.
beraat:
temize çkma, suçsuz ol-
du¤u anlafllma.
bîçare:
çaresiz, zavall.
caiz:
yaplmas veya yaplmama-
snda saknca olmayan, uygun.
cerh:
yaralama.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
dellâl:
ilân eden, bir haberi du-
yurmak için yüksek sesle ba¤ra-
rak dolaflan kimse.
dünyevî:
dünyaya ait.
ecel:
her canlnn Allah tarafndan
takdir edilen ölüm vakti.
ehl-i insaf:
insaf sahipleri, merha-
metli olanlar, orta yolu tutanlar.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
emsalsiz:
benzersiz.
gurbet:
yabanc memleket, do-
¤up büyünülen yer dflnda kalan
yerler.
hakikat:
gerçek.
hodfürufl:
kendini be¤endirmeye
çalflan, övünen.
hüsn-i zan:
bir kimsenin veya bir
hâdisenin iyili¤i hakkndaki vicda-
nî ve iyi kanaat.
iddia:
bir fikri srarla savunma,
dava etme.
ihanet:
hainlik, kötülük etme, ar-
kadan vurma.
intihar:
bir kimsenin çeflitli se-
beplerin etkisi ile kendini öldür-
mesi.
istida:
resmî makamlara bir iflin
yaplmasn istemek maksadyla
yazlan yaz, dilekçe.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
masum:
suçsuz, günahsz, saf, te-
miz.
men:
yasak etme, engelleme.
870 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
muamele:
davranma, davra-
nfl.
mücevherat:
mücevherler.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düflünceye karfl zt dü-
flüncede bulunan.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah ifllerin yaplmasn
emreden nefis.
Rabian:
dördüncü olarak.
raz:
rza gösteren, kabul
eden.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
flan:
flöhret, ün.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
fleref:
manevî büyüklük, yü-
celik, onur.
flöhretperest:
flöhret düflkü-
nü.
tabir:
ifade.
Tahakküm:
zorbalk etme,
zorla hükmetme, hükmü alt-
na alma.
talebe:
ö¤renci.
talep:
isteme, dileme.
tasdik:
do¤rulama, onayla-
ma.
tecrid-i mutlak:
hiç kimse ile
görüflememek, hücre hapsi.
tecziye:
cezalandrma, ceza
verme.
tefahur:
yaptklaryla övün-
me, böbürlenme.
vukuat:
vuku bulan fleyler,
hâdiseler, olaylar.
zat:
kifli, flahs.
ziyade:
fazla, fazlasyla.