Acaba, bu bedbahtlar dünyay ebedî ve herkesi kendi-
leri gibi dini ve iman dünyaya alet ediyor tevehhü-
müyle, dünyadaki ehl-i dalâlete meydan okuyan ve hiz-
met-i imaniye yolunda hem dünyevî, hem lüzum olsa uh-
revî hayatlarn feda eden ve mahkemelerde dava etti¤i
gibi bir tek hakikat-i imaniyeyi dünya saltanatyla de¤ifl-
tirmeyen ve siyasetten ve siyasî manasn iflmam eden
maddî ve manevî mertebelerden ihlâs srr ile bütün kuv-
vetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz iflkencelere taham-
mül edip siyasete imanî meslek itibaryla tenezzül etme-
yen ve kendini nefsi itibaryla talebelerinden çok afla¤
bilen ve onlardan daima himmet ve duâ bekleyen ve
kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikad eden bir
adam hakknda baz halis kardeflleri, Risale-i Nurdan al-
dklar fevkalâde kuvvet-i imaniyeye mukabil onun tercü-
man olan o bîçareye tercümanlk münasebetiyle
Nurlarn baz faziletlerini hususî mektuplarnda ona isnat
etmeleri ve hiçbir siyaset hatrlarna gelmeyerek, âdete
binaen, insanlar sevdi¤i adî bir adama da Sultanmsn,
velînimetimsin demeleri nevinden yüksek makam ver-
meleri ve haddinden bin derece ziyade hüsnüzan etme-
leri ve eskiden beri üstat ve talebeler mabeyninde cari ve
itiraz edilmeyen makbul bir âdetle teflekkür manasnda
pek fazla methüsena etmeleri ve eskiden beri makbul ki-
taplarn ahirlerinde mübalâ¤a ile methiyeler ve takrizler
yazlmasna binaen, hiçbir cihetle suç saylabilir mi?..
Kimsesiz, garip ve düflmanlar pek çok ve onun yar-
dmclarn kaçracak çok esbab varken, insafsz çok
adî:
basit, baya¤, sradan.
ahir:
son.
bedbaht:
bahtsz, talihsiz, zavall.
bîçare:
çaresiz, zavall.
binaen:
-den dolay, bu sebep-
ten.
cari:
cereyan eden, akan, iflleyen.
cihet:
yön.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çkanlar, azgn ve sapkn kimse-
ler.
emsalsiz:
benzersiz.
esbap:
sebepler, vastalar.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
feda:
u¤runa verme.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
garip:
gurbette, kendi memleke-
tinin dflnda bulunan, yabanc.
hakikat- imaniye:
imana ait
olan gerçek.
halis:
samimî, her amelini yalnz
Allah rzas için iflleyen.
himmet:
manevî yardm, ihsan,
lütuf.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kurân hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlafllmasna
hizmet etme.
hüsn-i zan:
bir kimsenin veya bir
hâdisenin iyili¤i hakkndaki vicda-
nî ve iyi kanaat.
hususî:
özel.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf Al-
lah rzas için yapma.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
iflkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sknt, eziyet.
iflmam:
hafif olarak duyurma,
koklatma.
isnat:
dayandrma, mal etme, bir
fleyi bir kimseye ait gösterme.
itikat:
inanç, iman.
itiraz:
kabul etmedi¤ini belirtip
karfl çkma.
kuvvet-i imaniye:
iman kuvveti.
mabeyn:
ara.
maddî:
madde ile alâkal, cisma-
nî.
makam:
manevî mevki.
makbul:
kabul edilmifl, geçerli.
864 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mertebe:
derece, basamak.
meslek:
gidifl, tutulan yol, sis-
tem.
methiye:
birini övmek mak-
sadyla yazlmfl yaz.
methüsena:
methedip öv-
mek.
mukabil:
karfllk.
münasebet:
vesile, -dan do-
lay.
nefis:
kötü vasflar kendisin-
de toplayan hayrl ifllerden
alkoyan güç.
nev:
tür, çeflit.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
sr:
gizli hakikat.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karfl
koyabilme, katlanma.
takriz:
övme yazs, bir eser
hakknda yazlan ve eserin
baflna konulan övgü yazs.
talebe:
ö¤renci.
tenezzül:
kendine aykr dü-
flen bir ifli veya durumu kabul
etme, alçalma.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olan var zannetmekle ümit-
sizli¤e ve korkuya düflme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
velinimet:
birine, faydas ya-
fladkça sürecek bir iyilik ve
ba¤flta bulunan kimse.
ziyade:
fazla, fazlasyla.