mezaristana boflaltan ölüm hakikatinin elbette hayattan
ziyade bir istedi¤i var. Ve onun idâmndan kurtulmak ça-
resi, insanlarn her meselesinin fevknde en büyük ve en
ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac- zarurisi ve katîsi-
dir. Acaba, bu çareyi kendine bulan Risale-i Nur fiakird-
lerini ve o çareyi binler hüccetlerle bulduran Risale-i
Nuru adî bahanelerle ittiham edenler, ne kadar kendile-
ri hakikat ve adalet nazarnda müttehem oluyor, divane-
ler de anlar.
.........
Bundan otuz sene evvel, Cenab- Hakkn inayetiyle
dünyann muvakkat flanüflerefinin ve enaniyetli hodfü-
rufllu¤unun, flöhretperestli¤inin ne kadar faydasz ve ma-
nasz oldu¤unu, hadsiz flükür olsun ki, Kurânn feyziyle
anlamfl bir adamn o zamandan beri bütün kuvvetiyle
nefs-i emmaresiyle mücadele edip mahviyet etmek, ben-
li¤ini brakmak, tasannu ve riyakârlk yapmamak için el-
den geldi¤i kadar çalflt¤na, ona hizmet eden veya ar-
kadafllk edenler katî bildikleri ve flahadet ettikleri hâlde
ve yirmi seneden beri herkes kendi hakknda hoflland¤
ziyade hüsnüzan ve teveccüh-i nâs ve flahsn methtsena-
dan ve kendini manevî makam sahibi oldu¤unu bilmek-
ten herkese muhalif olarak bütün kuvvetiyle kaçt¤ ve
hem has flakirtlerinin onun hakkndaki hüsnüzanlarn
reddedip, o hâlis kardefllerinin hatrn krmas ve yazd-
¤ cevabî mektuplarnda onun hakkndaki medihlerini ve
ziyade hüsnüzanlarn kabul etmemesi ve kendini fazilet-
ten mahrum gösterip bütün fazileti Kurânn tefsiri olan
adî:
basit, baya¤, sradan.
bahane:
asl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
cevabî:
cevap, karfllk, cevaba
ait, cevap mahiyetinde.
divane:
deli, akl baflnda olma-
yan.
ehemmiyetli:
önemli.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
evvel:
önce.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
fevkinde:
üstünde.
feyz:
bolluk, bereket; ihsan, ba-
¤fl.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
halis:
samimî, her amelini yalnz
Allah rzas için iflleyen.
hodfürufl:
kendini be¤endirmeye
çalflan, övünen.
hüccet:
delil.
hüsn-i zan:
bir kimsenin veya bir
hâdisenin iyili¤i hakkndaki vicda-
nî ve iyi kanaat.
ihtiyac- katî:
kesin, zorunlu ihti-
yaç.
ihtiyac- zarurî:
yaflamak için ge-
rekli olan ihtiyaç.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
ittiham:
suç altnda bulunma,
töhmetli olma.
katî:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal brakmayan.
mahrum:
bir fleye sahip olama-
yan, yoksun.
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
dini de¤ersiz gösterme.
makam:
büyük yer, mevki.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
854 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
medih:
övmek.
mesele:
konu.
methüsena:
methedip öv-
mek.
mezaristan:
mezarlk.
mücadele:
savaflma, çatflma,
kavga.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düflünceye karfl zt dü-
flüncede bulunan.
müttehem:
itham olunan,
suçlanan.
muvakkat:
geçici.
nazar:
bakfl, nezdinde.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah ifllerin yaplmasn
emreden nefis.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü,
sahtekâr.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flan:
flöhret, ün.
fleref:
manevî büyüklük, yü-
celik, onur.
flöhretperest:
flöhret düflkü-
nü.
flükür:
Allahn nimetlerine
karfl memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah hamd etme.
tasannu:
zorlayarak bir fleyi
oldu¤undan daha de¤erli gös-
terme.
teveccüh-i nas:
insanlarn il-
gisi, insanlarn insana vermifl
olduklar de¤er.
ziyade:
çok, fazla.
ziyade:
fazla, fazlasyla.