Tarihçe-i Hayat - page 849

mevhum zararlar› çürütemez. Onlar› bunlarla çürüten,
gayet derecede insafs›z bir zalimdir.
............
E¤er, dinsizli¤i bir nevi siyaset zannedip, bu hâdisede
baz›lar›n›n dedikleri gibi derseniz, “Bu risalelerinle mede-
niyetimizi, keyfimizi bozuyorsun;” ben de derim: “Dinsiz
bir millet yaflayamaz” dünyaca bir umumi düsturdur. Ve
bilhassa küfr-i mutlak olsa, Cehennemden daha ziyade
elîm bir azab› dünyada dahi verdi¤ini Risale-i Nur’dan
Gençlik Rehberi
gayet kat’î bir surette ispat etmifl. O Ri-
sale ise, flimdi resmen tab edildi.
Bir Müslüman, eliyazübillâh, e¤er irtidat etse, küfr-i
mutlaka düfler; bir derece yaflatan küfr-i meflkûkta kal-
maz. Ecnebî dinsizleri gibi de olmaz. Ve lezzet-i hayat
noktas›nda, mazi ve müstakbeli olmayan hayvandan yüz
derece afla¤› düfler. Çünkü, geçmifl ve gelecek mevcuda-
t›n ölümleri ve ebedî müfarakatleri, onun dalâleti cihetiy-
le, onun kalbine mütemadiyen hadsiz firaklar› ve elemle-
ri ya¤d›r›yor. E¤er, iman gelse, kalbe girse, birden o had-
siz dostlar diriliyorlar. “Biz ölmemifliz, mahvolmam›fl›z”
lisan-› hâlleriyle diyerek, o Cehennemî hâlet, Cennet lez-
zetine çevrilir.
Madem hakikat budur; size ihtar ediyorum: Kur’ân’a
dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz; o ma¤lûp
olmaz. Bu memlekete yaz›k olur.
(HAfi‹YE)
O baflka yere
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 849
A
FYON
H
AYATI
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
lezzet-i hayat:
hayat›n zevk ve
lezzetleri.
lisan-› hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
Madem:
...den dolay›, böyle ise.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine galip
gelinmifl.
mahv:
yok olma, ortadan kalk-
ma, batma.
mazi:
geçmifl zaman.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her fley, mahlûklar.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
mübareze:
çat›flma, kavga.
müfarakat:
uzaklaflma, ayr›l›k.
müstakbel:
gelecek.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml›.
nevi:
çeflit, tür.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
flekilde.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tab:
basma, bask›.
umumî:
genel.
zalim:
zulmeden, ac›mas›z ve
haks›z davranan.
zelzele:
yer sars›nt›s›, deprem
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
HAfi‹YE:
Dört defa mübareze zaman›nda gelen dehfletli zelzeleler, “Ya-
z›k olur!” hükmünü ispat ettiler.
azap:
eziyet, iflkence; büyük
s›k›nt›, fliddetli ac›.
bilhassa:
özellikle.
Cehennemî:
Cehenneme has,
Cehenneme ait, Cehennem
gibi, (s›cak veya yak›c›).
cihet:
yön.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, do¤ru yoldan ayr›lma,
azma.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç
düstur:
kaide, esas, prensip.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
Ecnebi:
yabanc›.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ›zt›rap.
elîm:
fliddetli, çok dert ve ke-
der veren.
el-iyazü billâh:
Allah esirge-
sin, Allah korusun.
firak:
ayr›l›k.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hâlet:
hâl, durum.
hafliye:
dipnot.
hüküm:
karar, emir
ihtar:
hat›rlatma, uyar›.
iman:
inanç, itikat.
irtidat:
islâm dininden ç›kma,
islâm dinini terk ederek bafl-
ka bir dini kabul etme.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
kat’î:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan.
küfr-i meflkûk:
flüpheli küfür,
“Acaba yanl›fl m› düflünüyo-
rum, yoksa Allah var m›?” di-
ye flüpheye düflme.
1...,839,840,841,842,843,844,845,846,847,848 850,851,852,853,854,855,856,857,858,859,...1390
Powered by FlippingBook