mevhum zararlar çürütemez. Onlar bunlarla çürüten,
gayet derecede insafsz bir zalimdir.
............
E¤er, dinsizli¤i bir nevi siyaset zannedip, bu hâdisede
bazlarnn dedikleri gibi derseniz, Bu risalelerinle mede-
niyetimizi, keyfimizi bozuyorsun; ben de derim: Dinsiz
bir millet yaflayamaz dünyaca bir umumi düsturdur. Ve
bilhassa küfr-i mutlak olsa, Cehennemden daha ziyade
elîm bir azab dünyada dahi verdi¤ini Risale-i Nurdan
Gençlik Rehberi
gayet katî bir surette ispat etmifl. O Ri-
sale ise, flimdi resmen tab edildi.
Bir Müslüman, eliyazübillâh, e¤er irtidat etse, küfr-i
mutlaka düfler; bir derece yaflatan küfr-i meflkûkta kal-
maz. Ecnebî dinsizleri gibi de olmaz. Ve lezzet-i hayat
noktasnda, mazi ve müstakbeli olmayan hayvandan yüz
derece afla¤ düfler. Çünkü, geçmifl ve gelecek mevcuda-
tn ölümleri ve ebedî müfarakatleri, onun dalâleti cihetiy-
le, onun kalbine mütemadiyen hadsiz firaklar ve elemle-
ri ya¤dryor. E¤er, iman gelse, kalbe girse, birden o had-
siz dostlar diriliyorlar. Biz ölmemifliz, mahvolmamflz
lisan- hâlleriyle diyerek, o Cehennemî hâlet, Cennet lez-
zetine çevrilir.
Madem hakikat budur; size ihtar ediyorum: Kurâna
dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz; o ma¤lûp
olmaz. Bu memlekete yazk olur.
(HAfiYE)
O baflka yere
TARHÇE- HAYATI
| 849
A
FYON
H
AYATI
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkâr.
lezzet-i hayat:
hayatn zevk ve
lezzetleri.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin duru-
flu ve görünüflü ile bir mana ifade
etmesi.
Madem:
...den dolay, böyle ise.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine galip
gelinmifl.
mahv:
yok olma, ortadan kalk-
ma, batma.
mazi:
geçmifl zaman.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her fley, mahlûklar.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
mübareze:
çatflma, kavga.
müfarakat:
uzaklaflma, ayrlk.
müstakbel:
gelecek.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml.
nevi:
çeflit, tür.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
flekilde.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tab:
basma, bask.
umumî:
genel.
zalim:
zulmeden, acmasz ve
haksz davranan.
zelzele:
yer sarsnts, deprem
ziyade:
fazla, fazlasyla.
HAfiYE:
Dört defa mübareze zamannda gelen dehfletli zelzeleler, Ya-
zk olur! hükmünü ispat ettiler.
azap:
eziyet, iflkence; büyük
sknt, fliddetli ac.
bilhassa:
özellikle.
Cehennemî:
Cehenneme has,
Cehenneme ait, Cehennem
gibi, (scak veya yakc).
cihet:
yön.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, do¤ru yoldan ayrlma,
azma.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç
düstur:
kaide, esas, prensip.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
Ecnebi:
yabanc.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ztrap.
elîm:
fliddetli, çok dert ve ke-
der veren.
el-iyazü billâh:
Allah esirge-
sin, Allah korusun.
firak:
ayrlk.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hâlet:
hâl, durum.
hafliye:
dipnot.
hüküm:
karar, emir
ihtar:
hatrlatma, uyar.
iman:
inanç, itikat.
irtidat:
islâm dininden çkma,
islâm dinini terk ederek bafl-
ka bir dini kabul etme.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
katî:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan.
küfr-i meflkûk:
flüpheli küfür,
Acaba yanlfl m düflünüyo-
rum, yoksa Allah var m? di-
ye flüpheye düflme.