mahkeme kapsnn haricinde, bir iskemlede oturdum.
Birden bir hâkim geldi, hiddet etti, Neden ayakta bek-
lemiyor? ihanetkârâne dedi. Ben de ihtiyarlk cihetin-
den bu merhametsizli¤e kzdm. Birden baktm, pek çok
Müslümanlar, kemal-i flefkat ve uhuvvetle, merhametkâ-
râne bakp etrafmzda toplanmfllar, da¤lmyorlar. Bir-
den iki hakikat ihtar edildi:
Birincisi:
Benim ve Nurlarn gizli düflmanlarmz, be-
nim istemedi¤im hakkmdaki teveccüh-i ammeyi krmak
ile Nurun fütuhatna set çekilir diye, baz safdil resmî me-
murlar kandrp, flahsm millet nazarnda çürütmek fik-
riyle, ihanetkârâne böyle muameleye sevk etmifller. Bu-
na karfl inayet-i lâhiye, Nurlarn iman hizmetine muka-
bil, bir ikram olarak, o birtek adamn ihanetine bedel, bu
yüz adama bak! Hizmetinizi takdir ile flefkatkârâne ac-
yarak alâkadarâne sizi istikbal ve teflyi ediyorlar. Hatta
ikinci gün, ben, müstantk dairesinde müddeiumumun
suallerine cevap verirken hükûmet avlusunda mahkeme
pencerelerine karfl bin kadar ahali kemal-i alâka ile top-
lanp lisan- hâl ile, Bunlar skmaynz! dediklerini, va-
ziyetleriyle ifade ediyorlar gibi göründüler. Polisler onla-
r da¤tamyordular. Kalbime ihtar edildi ki: Bu ahali, bu
tehlikeli asrda tam bir teselli ve söndürülmez bir nur ve
kuvvetli bir iman ve saadet-i bâkiyeye bir do¤ru müjde is-
tiyorlar ve ftraten aryorlar ve Nur Risalelerinde aradk-
lar bulunuyor diye iflitmifller ki, benim ehemmiyetsiz
flahsma, imana bir parça hizmetkârl¤m için, haddim-
den çok ziyade iltifat gösteriyorlar.
ahali:
halk.
alâkadarâne:
ilgilenerek, alâka
göstererek.
asr:
yüzyl.
bedel:
karfllk.
cihet:
yön.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ftraten:
ftrî olarak, yaratlfltan,
yaratlfl itibariyle.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
hakikat:
gerçek, esas.
hariç:
dflar.
hiddet:
öfke, kzgnlk.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
ihanet:
hainlik, kötülük etme, ar-
kadan vurma.
ihanetkârâne:
hainlik edene ya-
kflrcasna, ihanet edercesine.
ihtar:
hatrlatma, uyar.
ikram:
ba¤fl, ihsan.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü çe-
virip bakma.
iman:
inanç, itikat.
inayet-i lahiye:
Allahn yardm.
842 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
istikbal:
gelecek.
kemal-i alâka:
ciddî bir alâka,
ilgi.
kemal-i flefkat:
flefkatin tam
oluflu, tam ve eksiksiz flefkat.
lisan- hâl:
hâl dili, bir fleyin
duruflu ve görünüflü ile bir
mana ifade etmesi.
merhametkârâne:
acyarak,
merhamet göstererek.
muamele:
davranma, davra-
nfl.
müddeiumum:
savc.
mukabil:
karfllk.
müstantk:
sorguya çeken,
sorgulayan, sorgu hâkimi.
nazar:
bakfl, dikkat.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
resmî:
devlet adna olan.
saadet-i bâkiye:
bâkî, sonsuz
bir saadet, sonsuz mutluluk.
safdil:
saf gönüllü; hile, oyun
bilmeyen, kolay aldatlan.
flefkatkârâne:
flefkatli ve
merhametli bir flekilde.
set:
mâni, perde, engel.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sual:
soru.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
teselli:
avutma, acsn dindir-
me.
teflyi:
u¤urlama, gideni selâ-
metle yolcu etme.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkn yönelifli.
uhuvvet:
kardefllik, din kar-
deflli¤i.
vaziyet:
durum.
ziyade:
fazla, fazlasyla.