ferah, hem manevî kâr, hem oradaki mahpuslarn Nur-
lardan istifadeleri, hem büyük dairelerde Nurlarn fütuha-
t gibi neticeler, size flekva yerinde binler flükrettirdi. Her-
bir saat hapsinizi ve skntnz on saat ibadet hükmüne
getirdi, o fânî saatleri bâkîlefltirdi. nflaallah, bu üçüncü
Medrese-i Yusufiyedeki musibetzedelerin Nurlardan isti-
fadeleri ve tesellî bulmalar, senin bu so¤uk ve a¤r skn-
tn hararetlendirip sevinçlere çevirecek. Ve hiddet etti-
¤in adamlar, e¤er aldanmfllarsa, bilmeyerek sana zulme-
diyorlar; onlar hiddete lâyk de¤iller. E¤er bilerek ve ga-
razla ve dalâlet hesabna seni incitiyorlar ve iflkence ya-
pyorlarsa, onlar pek yakn bir zamanda ölümün idam-
ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip daimî skntl
azap çekecekler. Sen onlarn zulmü yüzünden hem se-
vap, hem fânî saatlerini bâkîlefltirmeyi, hem manevî lez-
zetleri, hem vazife-i ilmiye ve diniyeyi ihlâs ile yapmas-
n kazanyorsun diye ruhuma ihtar edildi.
Ben de bütün kuvvetimle Elhamdülillâh dedim. n-
saniyet damaryla o zalimlere acdm, Yâ Rabbî, onlar
slah eyle diye dua ettim. Bu yeni hâdisede, ifademde
Dâhiliye Vekâletine yazd¤m gibi, on vecihle kanunsuz
oldu¤u ve kanun namna kanunsuzluk eden o zâlimler,
asl suçlu onlar olmas gibi, öyle bahaneleri aradlar; ifli-
tenleri güldürecek ve hakperestleri a¤lattracak iftiralar
ve uydurmalaryla ehl-i insafa gösterdiler ki, Risale-i
Nura ve flakirtlerine iliflmeye, kanun ve hak cihetinde
imkân bulamyorlar, divaneli¤e sapyorlar.
azap:
günahlara karfl kabirde ve
ahirette çekilecek ceza.
bahane:
asl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
bâkî:
daimî.
cihet:
yön.
Dâhiliye vekâleti:
çiflleri Bakan-
l¤.
daimî:
sürekli, devaml.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, do¤ru yoldan ayrlma, azma.
divane:
deli, akl baflnda olma-
yan.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
ehl-i insaf:
insaf sahipleri, merha-
metli olanlar, orta yolu tutanlar.
Elhamdülillâh:
Allaha hamd ol-
sun, Allaha flükür.
fânî:
muvakkat, geçici.
ferah:
gönül açkl¤, sevinç, se-
vinme.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
garaz:
kötü kast, düflmanca ni-
yet, kin.
hâdise:
olay.
hâk:
do¤ruluk, gerçek, hakikat.
hakperest:
do¤ruluk ve haktan
taviz vermeyen ve ayrlmayan.
haps-i münferit:
tek baflna olan
hapis, ehl-i dalalet için ölüm ve
kabir.
hararet:
scaklk.
hiddet:
öfke, kzgnlk.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
idam- ebedî:
dirilmemek üzere
yok olufl, ahiret inanc olmad¤
için ölümü ebedî yoklu¤a gitmek
olarak görme.
iftira:
asl olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu bafl-
kasna yükleme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf Al-
lah rzas için yapma.
ihtar:
hatrlatma, uyar.
inflaallah:
Allah izin verirse ma-
nasnda kullanlan bir dua.
insaniyet:
insanlk, insanlk mahi-
yeti.
iflkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sknt, eziyet.
slah:
iyi duruma getirme, iyilefl-
tirme, düzeltme.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
838 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
mahpus:
hapsedilmifl olan,
tutuklu.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medrese-i Yusufiye:
Yu-
sufun medresesi, Hz. Yu-
sufun (a.s.) iftira, hakszlk ve
zulüm ile hapiste kalmasn-
dan kinaye olarak, iman ve
Kurâna hizmetinden dolay
tevkif edilenlerin hapsedildi¤i
yer manasnda, hapishane.
musibetzede:
musibet gör-
müfl, felâkete u¤ramfl, belâ-
ya, kazaya u¤rayan.
nam:
ad.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
ruh:
dirilik kayna¤, hayatn
temeli ve sebebi olan manevî
varlk.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flekva:
flikâyet.
flükür:
Allahn nimetlerine
karfl memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah hamd etme.
teselli:
avutma, acsn dindir-
me.
vazife-i diniye:
dinî vazife,
dinle ilgili görev.
vazife-i ilmiye:
ilimle u¤rafl-
ma görevi.
vecih:
cihet, yön.
ya Rabbî:
Ey her fleyi en gü-
zel flekilde terbiye ve idare
eden Rabbim.
zalim:
zulmeden, acmasz ve
haksz davranan.
zulüm:
hakszlk, eziyet, ifl-
kence.