Tarihçe-i Hayat - page 847

komiserine ve üçüncüde polis müdürüne ve alt›-yedi ko-
miser ve polislere ve Isparta’da müddeiumumînin sualle-
rine ve Denizli ve Afyon mahkemelerine karfl› dedi¤im
ayn-› hakikat küçük bir müdafaan›n hülâsas›d›r. fiöyle ki:
Onlara dedim: Ben, on sekiz yirmi senedir münzevî
yafl›yorum. Hem Kastamonu’da sekiz senedir karakol
karfl›s›nda ve sair yerlerde dahi yirmi senedir daima ta-
rassud ve nezaret alt›nda kaç defa menzilimi taharri et-
tikleri hâlde, dünya ile, siyaset ile hiçbir tereflfluh, hiçbir
emarem görülmedi. E¤er bir kar›fl›k hâlim olsayd› ve ora-
n›n adliye ve zab›tas› bilmedi veya bildi ald›rmad› ise, el-
bette benden ziyade onlar mes’uldürler. E¤er yoksa, bü-
tün dünyada kendi ahireti ile meflgul olan münzevilere ili-
flilmedi¤i hâlde, neden bana lüzumsuz, vatan ve millet
zarar›na bu derece ilifliyorsunuz?
Biz Risale-i Nur fiakirtleri, Risale-i Nur’u de¤il dünya
cereyanlar›na, belki kâinata da alet edemeyiz. Hem,
Kur’ân bizi siyasetten fliddetle men etmifl.
Evet, Risale-i Nur’un vazifesi ise, hayat-› ebediyeyi
mahveden ve hayat-› dünyeviyeyi de dehfletli bir zehire
çeviren küfr-i mutlaka karfl› imanî olan hakikatlerle gayet
kat’î en mütemerrit z›nd›k feylesoflar› dahi imana getiren
kuvvetli bürhanlar ile Kur’ân’a hizmet etmektir. Onun
için Risale-i Nur’u hiçbir fleye alet edemeyiz.
Evvelâ
: Kur’ân’›n elmas gibi hakikatlerini, ehl-i gaflet
nazar›nda bir propaganda-i siyaset tevehhümüyle cam
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 847
A
FYON
H
AYATI
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
müdafaa:
savunma.
müddeiumumî:
savc›.
münzevi:
inzivaya çekilen, köfle-
ye çekilmifl, yaln›z.
mütemerrit:
temerrüt eden,
inatç›, kötü fiilinde inatlaflan.
nazar:
bak›fl, nezdinde.
nezaret:
gözetme, bakma, kont-
rol etme.
propaganda-i siyaset:
siyaset
propagandas›, siyasî fikir ve dü-
flünceleri baflkalar›na tan›tmak,
benimsetmek amac›yla yap›lan
faaliyet.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
sair:
di¤er, baflka, öteki.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
sual:
soru.
taharri:
arama, araflt›rma.
tarassut:
gözetme, göz alt›nda
tutma.
tereflfluh:
s›z›nt›, damla.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olan› var zannetmekle ümitsizli¤e
ve korkuya düflme.
vazife:
görev.
zab›ta:
flehir güvenli¤ini sa¤la-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
z›nd›k:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’› inkâr eden, iman-
s›z, münkir.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
ahiret:
dünya hayat›ndan
sonra bafllay›p ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ayn-› hakikat:
hakikatin asl›,
gerçe¤in tâ kendisi.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cereyan:
ak›m, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i gaflet:
dünyaya dald›-
¤›ndan dolay› ahiretin fark›n-
da olmayan.
elmas:
çok de¤erli.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
Evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk olarak.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan,
filozof.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
hayat-› ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat, ahiret hayat›.
hülâsa:
bir fleyin özü, esas›,
özeti.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
kâinat:
evren; yarat›lm›fl olan
fleylerin tamam›, bütün âlem-
ler.
kat’î:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkâr.
mahv:
yok etme, ortadan
kald›rma.
men:
yasak etme, engelleme.
menzil:
ev, oda, yer.
1...,837,838,839,840,841,842,843,844,845,846 848,849,850,851,852,853,854,855,856,857,...1390
Powered by FlippingBook