komiserine ve üçüncüde polis müdürüne ve alt-yedi ko-
miser ve polislere ve Ispartada müddeiumumînin sualle-
rine ve Denizli ve Afyon mahkemelerine karfl dedi¤im
ayn- hakikat küçük bir müdafaann hülâsasdr. fiöyle ki:
Onlara dedim: Ben, on sekiz yirmi senedir münzevî
yaflyorum. Hem Kastamonuda sekiz senedir karakol
karflsnda ve sair yerlerde dahi yirmi senedir daima ta-
rassud ve nezaret altnda kaç defa menzilimi taharri et-
tikleri hâlde, dünya ile, siyaset ile hiçbir tereflfluh, hiçbir
emarem görülmedi. E¤er bir karflk hâlim olsayd ve ora-
nn adliye ve zabtas bilmedi veya bildi aldrmad ise, el-
bette benden ziyade onlar mesuldürler. E¤er yoksa, bü-
tün dünyada kendi ahireti ile meflgul olan münzevilere ili-
flilmedi¤i hâlde, neden bana lüzumsuz, vatan ve millet
zararna bu derece ilifliyorsunuz?
Biz Risale-i Nur fiakirtleri, Risale-i Nuru de¤il dünya
cereyanlarna, belki kâinata da alet edemeyiz. Hem,
Kurân bizi siyasetten fliddetle men etmifl.
Evet, Risale-i Nurun vazifesi ise, hayat- ebediyeyi
mahveden ve hayat- dünyeviyeyi de dehfletli bir zehire
çeviren küfr-i mutlaka karfl imanî olan hakikatlerle gayet
katî en mütemerrit zndk feylesoflar dahi imana getiren
kuvvetli bürhanlar ile Kurâna hizmet etmektir. Onun
için Risale-i Nuru hiçbir fleye alet edemeyiz.
Evvelâ
: Kurânn elmas gibi hakikatlerini, ehl-i gaflet
nazarnda bir propaganda-i siyaset tevehhümüyle cam
TARHÇE- HAYATI
| 847
A
FYON
H
AYATI
mesul:
sorumlu, yükümlü.
müdafaa:
savunma.
müddeiumumî:
savc.
münzevi:
inzivaya çekilen, köfle-
ye çekilmifl, yalnz.
mütemerrit:
temerrüt eden,
inatç, kötü fiilinde inatlaflan.
nazar:
bakfl, nezdinde.
nezaret:
gözetme, bakma, kont-
rol etme.
propaganda-i siyaset:
siyaset
propagandas, siyasî fikir ve dü-
flünceleri baflkalarna tantmak,
benimsetmek amacyla yaplan
faaliyet.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
sair:
di¤er, baflka, öteki.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
sual:
soru.
taharri:
arama, arafltrma.
tarassut:
gözetme, göz altnda
tutma.
tereflfluh:
sznt, damla.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olan var zannetmekle ümitsizli¤e
ve korkuya düflme.
vazife:
görev.
zabta:
flehir güvenli¤ini sa¤la-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zndk:
Allaha ve ahirete inan-
mayan, Allah inkâr eden, iman-
sz, münkir.
ziyade:
fazla, fazlasyla.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
ayn- hakikat:
hakikatin asl,
gerçe¤in tâ kendisi.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cereyan:
akm, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i gaflet:
dünyaya dald-
¤ndan dolay ahiretin farkn-
da olmayan.
elmas:
çok de¤erli.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
Evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk olarak.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan,
filozof.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hayat- dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
hayat- ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat, ahiret hayat.
hülâsa:
bir fleyin özü, esas,
özeti.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
kâinat:
evren; yaratlmfl olan
fleylerin tamam, bütün âlem-
ler.
katî:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkâr.
mahv:
yok etme, ortadan
kaldrma.
men:
yasak etme, engelleme.
menzil:
ev, oda, yer.