Tarihçe-i Hayat - page 844

çal›flaca¤›z; tâ onlardan ders al›p onlar gibi olaca¤›z. On-
lar›n dersiyle kendimizi ›slah edece¤iz.”
‹flte bu mahiyette bulunan Nur Talebelerini emniyeti
ihlâl ile ittiham edenler, herhâlde ve gayet fena bir suret-
te aldanm›fl veya aldat›lm›fl veya bilerek veya bilmeyerek
anarflistlik hesab›na hükûmeti i¤fal edip bizleri eziyetler-
le ezmeye çal›fl›yorlar. Biz bunlara karfl› deriz:
“
Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanm›yor ve
dünya misafirhanesinde yolcular gayet sürat ve telâflla,
kafile kafile arkas›nda toprak arkas›na girip kayboluyor-
lar; elbette pek yak›nda birbirimizden ayr›laca¤›z. Siz zul-
münüzün cezas›n› dehfletli bir surette göreceksiniz. Hiç
olmazsa, mazlum ehl-i iman hakk›nda terhis tezkeresi
olan ölümün idam-› ebedî dara¤ac›na ç›kacaks›n›z. Sizin
dünyada tevehhüm-i ebediyetle ald›¤›n›z fânî zevkler bâ-
kî ve elîm elemlere dönecek
Maatteessüf, gizli münaf›k düflmanlar›m›z, bu dindar
milletin yüzer milyon velî makam›nda olan flehitlerinin,
kahraman gazilerinin kan›yla ve k›l›c›yla kazan›lan ve
muhafaza edilen hakikat-i ‹slâmiyete bazen “tarikat” na-
m›n› tak›p ve o güneflin tek bir flua› olan tarikat meflre-
bini o güneflin ayn› gösterip, hükûmetin baz› dikkatsiz
memurlar›n› aldat›p, hakikat-i Kur’âniyeye ve hakaik-›
imaniyeye tesirli bir surette çal›flan Nur Talebelerine “ta-
rikatçi” ve “siyasî cemiyetçi” nam›n› vererek, aleyhimize
sevk etmek istiyorlar. Biz, hem onlara, hem onlar› aley-
himizde dinleyenlere, Denizli Mahkeme-i Âdilesinde de-
di¤imiz gibi deriz:
aleyh:
karfl›, karfl›t.
anarflist:
hiç bir düzen ve otorite
tan›mayan, kar›fl›kl›k ve bozgun-
culuktan yana olan.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
l›c› olan.
cemiyet:
manevî birlik teflkil
eden topluluk.
dara¤ac›:
idama mahkûm olanla-
r›n as›ld›klar› sehpa, dâr.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ›zt›rap.
elîm:
fliddetli, çok dert ve keder
veren.
eziyet:
incitme, büyük s›k›nt›
verme.
fânî:
ölümlü, geçici.
gayet:
son derece.
hakaik-› imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyetin
asl›, esas›, gerçe¤i.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n
hakikati, Kur’ân’›n ifade etti¤i ger-
çek.
idam-› ebedî:
dirilmemek üzere
yok olufl, ahiret inanc› olmad›¤›
için ölümü ebedî yoklu¤a gitmek
olarak görme.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, aldatma.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
›slah:
iyi duruma getirme, iyilefl-
tirme, düzeltme.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma.
kafile kafile:
s›ra s›ra, tak›m ta-
k›m.
maatteessüf:
ne yaz›k ki, üzüle-
rek belirteyim ki.
madem:
...den dolay›, böyle ise.
mahiyet:
bir fleyin asl›, esas›, ta-
biat›, niteli¤i.
mahkeme-i âdile:
adaletle hük-
844 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
meden mahkeme, adil mah-
keme.
makam:
büyük yer, mevki.
mazlum:
zulüm görmüfl, hak-
s›zl›¤a u¤ram›fl.
meflrep:
gidifl, hareket tarz›,
tav›r, tutum, meslek.
misafirhane:
misafirlerin kal-
d›¤› ev, geçici bekleme yeri.
muhafaza:
koruma.
münaf›k:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizledi¤i
hâlde Müslüman görünen.
nam:
ad.
flehit:
Allah’›n ve yüce dininin
ad›n› yüceltme u¤runda can›-
n› feda ederek savaflta vuru-
lup ölen Müslüman.
sevk:
yöneltme, gönderme.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
flua:
›fl›n, bir ›fl›k kayna¤›ndan
uzanan ›fl›k telleri.
suret:
biçim, flekil, tarz.
talebe:
ö¤renci.
tarikat:
Allah’a ulaflmak için
fleyhin gözetiminde müridin
takip edece¤i terbiye usul ve
yolu.
terhis:
izin verme, serbest b›-
rakma.
tevehhüm-i ebediyet:
son-
suzluk kuruntusu; dünya ha-
yat›n›n ve içindekilerin hiç
yok olmayacaklar›n› zannet-
me, sonsuz yaflama zann›.
tezkere:
belge, pusula.
velî:
Allah’›n sevgisine, hima-
yesine kavuflmufl, ermifl kim-
seler, Allah dostu, evliya.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, ifl-
kence.
1...,834,835,836,837,838,839,840,841,842,843 845,846,847,848,849,850,851,852,853,854,...1390
Powered by FlippingBook