çalflaca¤z; tâ onlardan ders alp onlar gibi olaca¤z. On-
larn dersiyle kendimizi slah edece¤iz.
flte bu mahiyette bulunan Nur Talebelerini emniyeti
ihlâl ile ittiham edenler, herhâlde ve gayet fena bir suret-
te aldanmfl veya aldatlmfl veya bilerek veya bilmeyerek
anarflistlik hesabna hükûmeti i¤fal edip bizleri eziyetler-
le ezmeye çalflyorlar. Biz bunlara karfl deriz:
Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmyor ve
dünya misafirhanesinde yolcular gayet sürat ve telâflla,
kafile kafile arkasnda toprak arkasna girip kayboluyor-
lar; elbette pek yaknda birbirimizden ayrlaca¤z. Siz zul-
münüzün cezasn dehfletli bir surette göreceksiniz. Hiç
olmazsa, mazlum ehl-i iman hakknda terhis tezkeresi
olan ölümün idam- ebedî dara¤acna çkacaksnz. Sizin
dünyada tevehhüm-i ebediyetle ald¤nz fânî zevkler bâ-
kî ve elîm elemlere dönecek
.
Maatteessüf, gizli münafk düflmanlarmz, bu dindar
milletin yüzer milyon velî makamnda olan flehitlerinin,
kahraman gazilerinin kanyla ve klcyla kazanlan ve
muhafaza edilen hakikat-i slâmiyete bazen tarikat na-
mn takp ve o güneflin tek bir flua olan tarikat meflre-
bini o güneflin ayn gösterip, hükûmetin baz dikkatsiz
memurlarn aldatp, hakikat-i Kurâniyeye ve hakaik-
imaniyeye tesirli bir surette çalflan Nur Talebelerine ta-
rikatçi ve siyasî cemiyetçi namn vererek, aleyhimize
sevk etmek istiyorlar. Biz, hem onlara, hem onlar aley-
himizde dinleyenlere, Denizli Mahkeme-i Âdilesinde de-
di¤imiz gibi deriz:
aleyh:
karfl, karflt.
anarflist:
hiç bir düzen ve otorite
tanmayan, karflklk ve bozgun-
culuktan yana olan.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
lc olan.
cemiyet:
manevî birlik teflkil
eden topluluk.
dara¤ac:
idama mahkûm olanla-
rn asldklar sehpa, dâr.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ztrap.
elîm:
fliddetli, çok dert ve keder
veren.
eziyet:
incitme, büyük sknt
verme.
fânî:
ölümlü, geçici.
gayet:
son derece.
hakaik- imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat-i slâmiyet:
slâmiyetin
asl, esas, gerçe¤i.
hakikat-i Kurâniye:
Kurânn
hakikati, Kurânn ifade etti¤i ger-
çek.
idam- ebedî:
dirilmemek üzere
yok olufl, ahiret inanc olmad¤
için ölümü ebedî yoklu¤a gitmek
olarak görme.
i¤fal:
yanltma, gaflete düflürerek
kandrma, aldatma.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
slah:
iyi duruma getirme, iyilefl-
tirme, düzeltme.
ittiham:
suç altnda bulunma,
töhmetli olma.
kafile kafile:
sra sra, takm ta-
km.
maatteessüf:
ne yazk ki, üzüle-
rek belirteyim ki.
madem:
...den dolay, böyle ise.
mahiyet:
bir fleyin asl, esas, ta-
biat, niteli¤i.
mahkeme-i âdile:
adaletle hük-
844 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
meden mahkeme, adil mah-
keme.
makam:
büyük yer, mevki.
mazlum:
zulüm görmüfl, hak-
szl¤a u¤ramfl.
meflrep:
gidifl, hareket tarz,
tavr, tutum, meslek.
misafirhane:
misafirlerin kal-
d¤ ev, geçici bekleme yeri.
muhafaza:
koruma.
münafk:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizledi¤i
hâlde Müslüman görünen.
nam:
ad.
flehit:
Allahn ve yüce dininin
adn yüceltme u¤runda can-
n feda ederek savaflta vuru-
lup ölen Müslüman.
sevk:
yöneltme, gönderme.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
flua:
fln, bir flk kayna¤ndan
uzanan flk telleri.
suret:
biçim, flekil, tarz.
talebe:
ö¤renci.
tarikat:
Allaha ulaflmak için
fleyhin gözetiminde müridin
takip edece¤i terbiye usul ve
yolu.
terhis:
izin verme, serbest b-
rakma.
tevehhüm-i ebediyet:
son-
suzluk kuruntusu; dünya ha-
yatnn ve içindekilerin hiç
yok olmayacaklarn zannet-
me, sonsuz yaflama zann.
tezkere:
belge, pusula.
velî:
Allahn sevgisine, hima-
yesine kavuflmufl, ermifl kim-
seler, Allah dostu, evliya.
zulüm:
hakszlk, eziyet, ifl-
kence.