Ezcümle, bir ay bizi tecessüs eden memurlar, birfley
bahane bulamadklarndan, bir pusula yazp ki, Saidin
hizmetkâr bir dükkândan rak almfl, ona götürmüfl; o
pusulay imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayp, son-
ra yabanî ve sarhofl bir adam yakalamfllar, tehditkârâne
Gel bunu imza et demifller. O da demifl: Tövbeler töv-
besi olsun, bu acip yalan kim imza edebilir? Onlar, pu-
sulay yrtmaya mecbur etmifl.
kinci bir nümûne
: Bilmedi¤im ve flimdi dahi tanma-
d¤m bir zat, atn, beni gezdirmek için vermifl. Ben de,
rahatszl¤m için, teneffüs kast ile, ekser günlerde, yaz-
da bir iki saat gezerdim. O at ve araba sahibine elli lira-
lk kitap vermeye söz vermifltim; tâ kaidem bozulmasn
ve minnet altna girmeyeyim. Acaba bu iflte hiçbir zarar
ihtimali var m? Hâlbuki, O at kimindir? diye, elli defa
bizlerden hem vali, hem adliyeciler, hem zabta ve polis-
ler sordular. Güya büyük bir hâdise-i siyasiye ve asayifle
temas eden bir vakadr! Hatta, bu mânâsz sorufllarn
kesilmesi için, iki zat hamiyeten, biri At benimdir, di-
¤eri Araba benimdir dedikleri için, ikisini de benimle
beraber tevkif ettiler. Bu numunelere kyasen, çok çocuk
oyuncaklarna seyirci olup gülerek a¤ladk ve anladk ki,
Risale-i Nura ve flakirtlerine iliflenler maskara olurlar!
O numunelerden lâtif bir muhavere: Benim tevkif kâ-
¤dmda sebep emniyeti ihlâl suçu yazld¤ndan, ben
daha o pusulay görmeden müddeiumuma dedim:
TARHÇE- HAYATI
| 839
A
FYON
H
AYATI
korkutarak, gözda¤ vererek.
teneffüs:
soluklanma, rahatlama,
dinlenme.
tevkif:
tutuklama.
tövbe:
ifllenmifl bir günahtan pifl-
manlk duyup bir daha iflleme-
mek üzere söz verme.
vaka:
olay.
yabanî:
görgüsü olmayan, kaba.
zabta:
flehir güvenli¤ini sa¤la-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zat:
kifli, flahs.
acip:
tuhaf, hayrette brakan.
asayifl:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakîmiyetin sa¤lanmas.
bahane:
asl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
ekser:
pek çok.
Ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
Güya:
sanki.
hâdise-i siyasiye:
siyasî olay.
hamiyeten:
.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ihtimal:
olabilirlik.
kaide:
kural, esas, düstur.
kast:
bir ifli bile bile, isteye-
rek yapma.
kyasen:
kyas ederek, karfl-
lafltrarak.
lâtif:
güzel, hofl.
maskara:
herkesi kendine
güldüren, soytar.
minnet:
bir iyilik karflsnda
yük altnda kalma, kendini
manevî olarak borçlu hisset-
me.
müddeiumum:
savc.
muhavere:
konuflma, sohbet
etme.
numune:
örnek.
pusula:
ksa mektup.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tecessüs:
bir insann bilinme-
sini istemedi¤i bir kusurunu,
aybn veya özel durumunu
arafltrp ö¤renme arzusu.
tehditkârâne:
tehdit ederek,