Tarihçe-i Hayat - page 840

“Seni geçen gece g›ybet ettim. Emniyet müdürü hesa-
b›na beni konuflturan bir polise, ‘E¤er bin müddeiumumî
ve bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i
umumiyeye hizmet etmemifl isem —üç defa— Allah be-
ni kahretsin’ dedim.”
Sonra, bu s›rada, bu so¤ukta, en ziyade istirahate ve
üflümemeye ve dünyay› düflünmemeye muhtaç oldu¤um
bir hengâmda, garaz› ve kast› ihsas eder bir tarzda, beni
bu tahammülün fevkinde bu tehcir ve tecrit ve tevkif ve
tazyike sevk edenlere, fevkalâde i¤birar ve k›zmak geldi.
Bir inayet, imdâda yetiflti. Manen kalbe ihtar edildi ki:
“‹nsanlar›n sana ettikleri ayn-› zulümlerinde, ayn-›
adalet olan kader-i ‹lâhînin büyük bir hissesi var. Ve bu
hapiste, yiyecek r›zk›n var; o r›zk›n seni buraya ça¤›rd›.
Ona karfl› r›za ve teslim ile mukabele lâz›m. Hikmet ve
rahmet-i Rabbaniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, bu,
hapistekileri nurland›rmak ve teselli vermek ve size se-
vap kazand›rmakt›r. Bu hisseye karfl›, sab›r içinde binler
flükretmek lâz›md›r. Hem senin nefsinin, bilmedi¤in ku-
surlar›yla onda bir hissesi var. O hisseye karfl› isti¤far ve
tövbe ile, nefsine ‘Bu tokada müstahak oldun’ demelisin.
Hem gizli düflmanlar›n desîseleriyle baz› safdil ve veh-
ham memurlar› i¤fal ile o zulme sevk etmek cihetiyle,
onlar›n da bir hissesi var. Ona karfl› Risale-i Nur’un o
münaf›klara vurdu¤u dehfletli manevî tokatlar, senin inti-
kam›n› onlardan alm›fl. O, onlara yeter. En son hisse, bil-
fiil vas›ta olan resmî memurlard›r. Bu hisseye karfl›,
ayn-› adalet:
adaletin asl›, adale-
tin tâ kendisi.
ayn-› zulüm:
zulmün tâ kendisi,
her yönüyle zulüm.
bilfiil:
bizzat kendi çal›flmas› ile,
kendi yaparak.
cihet:
yön.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
emniyet:
güvenlik, kanun ve ni-
zam hâkimiyetinin sa¤lanmas›.
emniyet-i umumîye:
genel gü-
venlik.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
fevkinde:
üstünde.
garaz:
kötü kas›t, düflmanca ni-
yet, kin.
g›ybet:
arkadan çekifltirmek, ha-
z›r olmayan birisinin aleyhinde
konuflma.
hengâm:
zaman, s›ra.
Hikmet:
‹lahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hisse:
pay, nasip.
i¤birar:
gücenme, k›r›lma, dar›l-
ma.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, aldatma.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtar:
hat›rlatma, uyar›.
imdat:
yard›m.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
intikam:
öç alma.
isti¤far:
tövbe etme, Allah’tan
günahlar›n›n ba¤›fllanmas›n› iste-
me.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader, Allah’›n
kader kanunu.
kah›r:
büyük eziyet, cefa, zulüm.
Manen:
mana bak›m›ndan, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
müddeiumumî:
savc›.
mukabele:
karfl›l›k verme, karfl›-
lama.
münaf›k:
nifak sokan, ara bozu-
cu; kalbinde küfrü gizledi¤i hâlde
Müslüman görünen.
müstahak:
hak eden, hak etmifl.
nefis:
kötü vas›flar› kendisinde
toplayan hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
nurland›rmak:
›fl›kland›rmak, ay-
d›nlatmak.
rahmet-i Rabbaniye:
terbiye ve
840 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
idare eden Allah’›n rahmeti,
merhameti ve flefkati.
resmî:
devlet ad›na olan.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
r›za:
raz› olma, hoflnutluk.
r›z›k:
Allah’›n lütuf ve ihsan
etti¤i nimetler.
sab›r:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
safdil:
saf gönüllü; hile, oyun
bilmeyen, kolay aldat›lan.
sevk:
yöneltme, gönderme.
flükür:
Allah’›n nimetlerine
karfl› memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’› hamd etme.
tahammül:
zor ve güç du-
rumlara karfl› koyabilme, kat-
lanma.
tarz:
biçim, flekil.
tazyik:
zorlama, bask›, s›k›nt›
verme.
tecrit:
bir kiflinin baflka bir in-
san veya nesneyle olan iliflki-
sini kesme.
tehcir:
yurdundan ç›karma,
sürme, zorla göç ettirme.
teselli:
avutma, ac›s›n› dindir-
me.
tevkif:
tutuklama.
tövbe:
ifllenmifl bir günahtan
piflmanl›k duyup bir daha ifl-
lememek üzere söz verme.
vas›ta:
arac›.
vehham:
çok flüphe ve ves-
vese eden, çok kuruntulu; ve-
himli, kuruntulu.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, ifl-
kence.
1...,830,831,832,833,834,835,836,837,838,839 841,842,843,844,845,846,847,848,849,850,...1390
Powered by FlippingBook