mecburiyet-i katiye derecesinde onlara zulmedilse elbet-
te gizli zndklar ve münafklar bin derece piflman olacak-
lar.
Elhâsl, madem biz ehl-i dünyann dünyalarna iliflmi-
yoruz; onlar da bizim ahiretimize ve imanî hizmetimize
bu derece iliflmesinler....
.........
Evet, biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programmz ev-
velâ kendimizi, sonra milletimizi idâm- ebedîden ve da-
imî berzahî haps-i münferitten kurtarmak ve vatandaflla-
rmz anarflîlikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki
hayatmz imhâya vesile olan zndkaya karfl Risale-i
Nurun çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadr.
.........
Ben, sizin bana verece¤iniz en a¤r cezanza da befl
para vermem ve hiç ehemmiyeti yok. Çünkü ben kabir
kapsnda, yetmifl befl yaflndaym. Böyle mazlum ve ma-
sum bir iki sene hayat flehâdet mertebesiyle de¤ifltir-
mek, benim için büyük saadettir. Risale-i Nurun binler
hüccetleriyle katî imanm var ki, ölüm bizim için bir ter-
his tezkeresidir. E¤er zahirî idam da olsa, bizim için bir
saat zahmet, ebedî bir saadetin ve rahmetin anahtar
olur. Fakat, siz ey gizli düflmanlar ve zndka hesabna ad-
liyeyi flaflrtan ve hükümeti bizimle sebepsiz meflgul eden
insafszlar! Katî biliniz ve titreyiniz ki, siz idam- ebedî ile
ebedî haps-i münferid ile mahkûm oluyorsunuz. ntika-
mmz sizden pek çok muzaaf bir surette alnyor görü-
yoruz, hatta size acyoruz. Evet, bu flehri yüz defa
TARHÇE- HAYATI
| 853
A
FYON
H
AYATI
ise.
mahkûm:
kendine hükmolunan,
hükümlü.
masum:
suçsuz, günahsz, saf, te-
miz.
mazlum:
zulüm görmüfl, hakszl-
¤a u¤ramfl.
mecburiyet-i katiye:
katî mec-
buriyet, kesin zorunluluk, kesin
mecburiyet.
mertebe:
derece, basamak.
muhafaza:
koruma.
münafk:
nifak sokan, ara bozu-
cu; kalbinde küfrü gizledi¤i hâlde
Müslüman görünen.
muzaaf:
kat kat, iki misli.
rahmet:
flefkat etmek, merha-
met etmek, esirgemek.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
saadet:
mutluluk.
flahadet:
flehitlik, flehit olma.
suret:
biçim, flekil, tarz.
terhis:
izin verme, serbest brak-
ma.
tezkere:
belge, pusula.
vesile:
arac, vasta.
zahirî:
görünüflte olan; zahire, d-
fla ait olan.
zahmet:
sknt, eziyet, meflak-
kat.
zndk:
Allaha ve ahirete inan-
mayan, Allah inkâr eden, iman-
sz, münkir.
zndka:
dinsizlik, inançszlk.
zulüm:
hakszlk, eziyet, iflkence.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
anarfli:
hükümetsiz veya si-
yasî otoritesini kaybetmifl dü-
zensiz topluluk hâli.
berzahî:
kabir hayatyla ilgili,
berzah âlemi ile ilgili.
cemaat:
topluluk, aralarnda
çeflitli ba¤lar bulunan insanlar
toplulu¤u.
daimî:
sürekli, devaml.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
kymet.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l,
dünya adam, ahireti düflün-
meyen.
Elhâsl:
hâsl, netice itibariy-
le, ksaca.
evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk olarak.
hakikat:
gerçek, esas.
haps-i münferit:
tek baflna
olan hapis, ehl-i dalâlet için
ölüm ve kabir.
hüccet:
delil.
idam- ebedî:
dirilmemek
üzere yok olufl, ahiret inanc
olmad¤ için ölümü ebedî
yoklu¤a gitmek olarak gör-
me.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
imha:
ortadan kaldrma,
mahvetme.
intikam:
öç alma.
katî:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan.
madem:
...den dolay, böyle