birbirinin yardmna dualaryla ve manevî kazançlaryla
kofluyorlar. flte biz, bu mukaddes ve muazzam cemiye-
tin efradndanz. Ve hususî vazifemiz de, Kurânn ima-
nî hakikatlerini tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip,
onlar ve kendimizi idam- ebedîden ve daimî ve berzahî
haps-i münferitten kurtarmaktr. Sâir dünyevî ve siyasî
ve entrikal cemiyet ve komitelerle ve bizim medar- itti-
hammz olan cemiyetçilik gibi aslsz ve manasz gizli ce-
miyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyo-
ruz.
Ve dört mahkeme inceden inceye tetkikten sonra, o
cihette bize beraat vermifl.
...............
Evet, Nur fiakirtleri biliyorlar ve mahkemelerde hüc-
cetlerini göstermiflim ki, flahsma de¤il bir makam, flanü-
fleref ve flöhret vermek ve uhrevî ve manevî bir mertebe
kazandrmak, belki bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i
imana bir hizmet-i imaniye yapmak için, de¤il yalnz
dünya hayatm ve fânî makamatm, belki lüzum olsa
ahiret hayatm ve herkesin arad¤ uhrevî bâkî mertebe-
leri feda etmeyi, hatta Cehennemden bâz bîçare ehl-i
imanlar kurtarmaya vesile olmak için lüzum olsa Cenne-
ti brakp Cehenneme girmeyi kabul etti¤imi hakiki kar-
defllerim bildikleri gibi, mahkemelerde dahi bir cihette is-
pat etti¤im hâlde, beni bu ittihamla Nur ve iman hizme-
time bir ihlâsszlk isnad etmekle ve Nurlarn kymetleri-
ni tenzil etmekle, milleti onun büyük hakikatlerinden
mahrum etmektir.
TARHÇE- HAYATI
| 863
A
FYON
H
AYATI
me.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf Al-
lah rzas için yapma.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
isnat:
dayandrma, mal etme, bir
fleyi bir kimseye ait gösterme.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
ittiham:
suç altnda bulunma,
töhmetli olma.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kymet:
de¤er.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmfl topluluk, cemiyet.
mahrum:
bir fleye sahip olama-
yan, yoksun.
makam:
büyük memuriyet, mev-
ki.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medar- ittiham:
suçlanma sebe-
bi.
mertebe:
derece, basamak.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
mukaddes:
takdis edilmifl, kutsal,
aziz, temiz.
münasebet:
ilgi, alâka, yaknlk.
Sair:
di¤er, baflka, öteki.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flan ü fleref:
flan ve fleref.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete ait.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tahkikî:
arafltrma ve inceleme
ile ilgili, inand¤ fleylerin asln,
esasn bilerek inanma.
tenezzül:
kendine aykr düflen
bir ifli veya durumu kabul etme,
alçalma.
tenzil:
kymetten düflürme, de-
¤erini indirme.
tetkik:
dikkatle arafltrma, incele-
me.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vazife:
görev.
vesile:
arac, vasta.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalc olan.
beraat:
temize çkma, suçsuz
oldu¤u anlafllma.
berzahî:
kabir hayatyla ilgili,
berzah âlemi ile ilgili.
bîçare:
çaresiz, zavall, flaflkn.
cemiyet:
manevî birlik teflkil
eden topluluk.
cemiyetçilik:
cemiyet taraf-
tarl¤, particilik, grupçuluk.
cihet:
yön.
daimî:
sürekli, devaml.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
efrat:
fertler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
entrika:
bir çkar sa¤lamak
veya birine zarar vermek
maksadyla hazrlanan düzen,
hile.
fânî:
ölümlü, geçici.
feda:
u¤runa verme.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
haps-i münferit:
tek baflna
olan hapis, ehl-i dalâlet için
ölüm ve kabir.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kurân hakikatlerinin ikna
edici ve ilmî delillerle anlafll-
masna hizmet etme.
hüccet:
delil.
hususî:
özel.
idam- ebedî:
dirilmemek
üzere yok olufl, ahiret inanc
olmad¤ için ölümü ebedî
yoklu¤a gitmek olarak gör-