Tarihçe-i Hayat - page 868

Dost ve düflman› tefrik etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi,
hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmaya mükellefiz.”
‹flte ey heyet-i hâkime! Bu hakikate binaen, Risale-i
Nur’un cerhedilmez kuvvetli hüccetleri, elbette mahke-
mede kalpleri kendine çevirmifl. Aleyhimde ne yapsan›z
ben hakk›m› helâl ederim; gücenmem. Bunun içindir ki,
efledd-i zulüm ile, bir efledd-i istibdat tarz›nda, flahs›m›
hiç ömrümde görmedi¤im ihanetlerle çürütmekle, da-
mar›ma dokunduruldu¤u hâlde, tahammül ettim. Hatta
beddua da etmedim. Bize karfl› bütün ittihamlara ve bü-
tün isnat edilen suçlara karfl›, elinizdeki Risale-i Nur’un
mecmualar› benim mukabele edilmez müdafaanamem
ve cerh edilmez itiraznamemdirler. Medar-› hayrettir ki;
M›s›r, fiam, Halep, Medine-i Münevvere, Mekke-i Mü-
kerreme allâmeleri ve Diyanet Riyasetinin müdekkik ho-
calar›, o Nur mecmualar›n› tetkik edip, hiç tenkit etme-
yerek, takdir ve tahsin ettikleri hâlde, iddianameyi aley-
himize toplayan zekâvetli (!) zat, Kur’ân’›, “Yüz k›rk su-
redir” diye acip ve pek zahir bir yanl›fl›yla ne derece sat-
hî bakt›¤›; ve Risale-i Nur bu a¤›r flerait içinde ve benim
gurbet ve kimsesizli¤im ve periflaniyetimde ve aleyhimde
dehfletli hücumlarla beraber, yüz binler ehl-i hakikate
kendini tasdik ettirdi¤i hâlde, daha Kur’ân’›n kaç suresi
var oldu¤unu bilmeyen o iddiac› zat, “Risale-i Nur,
Kur’ân’›n tefsirine ve hadislerin teviline çal›flmas›yla be-
raber, bir k›sm›nda, okuyanlara bir fley ö¤retme bak›m›n-
dan ilmî bir mahiyet ve k›ymet tafl›mad›¤› görülmektedir”
diye tenkidi, ne derece kanundan, hakikatten, adaletten
acip:
tuhaf, hayrette b›rakan.
aleyh:
karfl›, karfl›t.
allâme:
ilmî seviyesi çok yüksek
olan âlim.
beddua:
bir kimsenin kötü olma-
s› için dua, kötü dua.
binaen:
-den dolay›, bu sebep-
ten.
cerh:
yaralama.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
Diyanet Riyaseti:
Diyanet ‹flleri
Baflkanl›¤›.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçe¤i bulup onun peflin-
den gidenler; Allah adam›.
efledd-i istibdat:
zorbal›¤›n en
çetini, kanunsuz, keyfî idarenin
en fliddetlisi.
efledd-i zulüm:
zulmün en flid-
detlisi.
gurbet:
yabanc› memleket, ya-
banc› yer, vatan d›fl›, do¤up bü-
yünülen ülke, flehir, köy d›fl›nda
kalan yerler, yâd el.
hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onaylad›¤› baflkas›na
ait söz, ifl veya davran›fl.
hakikat:
gerçek, esas.
heyet-i
hâkime:
hâkimler
hey’eti, hâkimler kurulu.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’ân hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlafl›lmas›na
hizmet etme.
hüccet:
delil.
hücum:
sald›rma.
iddianame:
iddia yaz›s›, savc›n›n
bir dava konusundaki iddialar›n›
toplam›fl oldu¤u, isnat etti¤i suç
ve delilleri de içine alan yaz›s›.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
isnat:
dayand›rma, mal etme, bir
fleyi bir kimseye ait gösterme.
itirazname:
itiraz k⤛d›, itiraz di-
lekçesi.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma.
k›ymet:
de¤er.
mahiyet:
bir fleyin asl›, esas›, ta-
biat›, niteli¤i.
mecmua:
toplan›p, biriktirilmifl,
düzenlenmifl yaz›lar›n hepsi.
Medar-› hayret:
hayret sebebi,
hayrete sevk eden.
Medine-i Münevvere:
Nurlu Me-
dine flehri.
Mekke-i Mükerreme:
keremli,
aziz, mukaddes Mekke flehri.
müdafaaname:
müdafaa metni,
savunma mektubu, savunma di-
lekçesi.
müdekkik:
tetkik eden, incele-
yen, inceden inceye araflt›ran.
mukabele:
karfl› gelme, karfl›
koyma.
868 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
mükellef:
sorumlu ve yü-
kümlü olan.
periflaniyet:
periflanl›k, kar›-
fl›k ve da¤›n›k olma, ac›nacak
hâlde bulunma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
sathî:
yüzeysel, derine inme-
yen, üstün körü.
flerait:
flartlar.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-
¤› 114 bölümden her biri.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karfl›
koyabilme, katlanma.
tahsin:
be¤enme, güzel bul-
ma.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
tarafgir:
bir taraf› tutan, ta-
rafl›.
tasdik:
do¤rulama, onayla-
ma.
tefrik:
birbirinden ay›rma, ay-
r› tutma.
tefsir:
Kur’ân’›n mana bak›-
m›ndan izah›, aç›klamas›.
tenkit:
elefltirme.
tetkik:
dikkatle araflt›rma, in-
celeme.
tevil:
Kur’ân ve hadislerin
aç›klamas›nda, geçerli bir de-
lil veya sebepten dolay›, aye-
ti ilk bak›flta görünen mana-
s›ndan al›p, tafl›d›¤› di¤er ma-
nalardan, bir veya birkaç› ile
tefsir etme.
zahir:
aç›k, aflikâr.
zat:
kifli, flah›s.
zekâvet:
zekilik; çabuk anla-
ma, kavrama kabiliyeti.
1...,858,859,860,861,862,863,864,865,866,867 869,870,871,872,873,874,875,876,877,878,...1390
Powered by FlippingBook