Tarihçe-i Hayat - page 866

Evet, büyük kusurlar›mdan bir tek suçum, vatan ve
millet ve din nam›na mükellef oldu¤um büyük bir vazife-
yi dünyaya bakmad›¤›m için yapmad›¤›mdan, hakikat
noktas›nda affolunmaz bir suç oldu¤una ve bilmemek ba-
na bir özür teflkil edemedi¤ine flimdi bu Afyon hapsinde
kanaatim geldi. Nur fiakirtlerinin halis ve s›rf uhrevî,
Nurlara ve tercüman›na karfl› alâkalar›na, dünyevî ve si-
yasî cemiyet nam›n› verip onlar› mes’ul etmeye çal›flan-
lar ne kadar hakikatten ve adaletten uzak düfltüklerine
karfl› üç mahkemenin o cihetten bize beraat vermesiyle
beraber deriz ki:
Hayat-› içtimaiye-i insaniyenin, hususan millet-i ‹slâ-
miyetin üssülesas›, akrabalar içinde samimâne muhabbet
ve kabîle ve taifeler içinde alâkadarâne irtibat ve ‹slâmiyet
milliyetiyle mü’min kardefllerine karfl› manevî fedakârâne
bir alâka ve hayat-› ebediyesini kurtaran Kur’ân hakikat-
lerine ve naflirlerine sars›lmaz bir rab›ta ve iltizam ve ba¤-
l›l›k gibi, hayat-› içtimaiyeyi esas›yla temin eden bu rab›-
talar› inkâr etmekle ve flimaldeki dehfletli anarflîlik tohu-
munu saçan ve nesil ve milleti mahveden ve herkesin ço-
cuklar›n› kendine al›p karabet ve milliyeti izale eden ve
medeniyet-i befleriyeyi ve hayat-› içtimâiyeyi bütün bütün
bozmaya yol açan k›z›l tehlikeyi kabul etmekle ancak
Nur fiakirtlerine cemiyet nam›n› verebilir. Onun için, ha-
kikî Nur fiakirtleri çekinmeyerek, Kur’ân hakikatlerine
karfl› kudsî alâkalar›n› ve uhrevî kardefllerine karfl› sar-
s›lmaz irtibatlar›n› izhar ediyorlar. O uhuvvet sebebiyle
gelen her cezay› memnuniyetle kabul ettiklerinden,
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
alâkadarâne:
ilgilenerek, alâka
göstererek.
anarflist:
hiç bir düzen ve otorite
tan›mayan, kar›fl›kl›k ve bozgun-
culuktan yana olan.
beraat:
temize ç›kma, suçsuz ol-
du¤u anlafl›lma.
cemiyet:
manevî birlik teflkil
eden topluluk.
cihet:
yön.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dünyevî:
dünyaya ait.
fedakârâne:
fedakârca, fedakâr-
l›kla.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini yaln›z
Allah r›zas› için iflleyen.
hayat-› ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat, ahiret hayat›.
hayat-› içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayat›.
Hayat-› içtimaiye-i insaniye:
in-
san›n sosyal hayat›.
hususan:
bilhassa, özellikle.
iltizam:
birinin taraf›n› tutma, ta-
rafgirlik.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
irtibat:
ba¤, münasebet.
izale:
giderme, ortadan kald›rma.
izhar:
gösterme, a盤a vurma.
kabile:
birlikte yaflayan ve bir sü-
lâleden gelen insanlar.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
karabet:
yak›nl›k, h›s›ml›k, akra-
bal›k.
k›z›l:.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mahv:
yok etme, ortadan kald›r-
ma, bitme.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medeniyet-i befleriye:
insanl›¤›n
medeniyeti.
memnuniyet:
memnunluk, se-
vinçli olufl.
866 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
millet-i ‹slâmiye:
‹slâm mille-
ti.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mükellef:
sorumlu ve yü-
kümlü olan.
mü’min:
iman eden, inanan.
nam:
ad.
naflir:
eser, neflreden, yay›n-
layan, da¤›tan.
nesil:
soy, zürriyet.
özür:
bir kusur veya suçun
hofl görülmesini gerektiren
sebep, elde olmadan yap›lan
bir suçun ba¤›fllanmas› için
ileri sürülen bahane.
rab›ta:
münasebet, alâka,
ba¤.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
samimâne:
samimî bir flekil-
de, gönülden gelen bir tav›rla.
flimal:
kuzeyde yer alan böl-
geler.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
taife:
tak›m, güruh.
temin:
sa¤lama.
teflkil:
oluflturma, flekillendir-
me.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
uhuvvet:
kardefllik, din kar-
deflli¤i.
üssülesas:
hakikî sa¤lam te-
mel.
vazife:
görev.
1...,856,857,858,859,860,861,862,863,864,865 867,868,869,870,871,872,873,874,875,876,...1390
Powered by FlippingBook