masumlara, ihtiyarlara zarar gelmemek için kendisine
zulüm ve tazip edenlere beddua etmeyen bir adam hak-
knda, Bu ihtiyar münzevi, asayifli bozar, emniyeti ihlâl
eder ve maksad dünya entrikalardr. Ve muhabereleri
dünya içindir. Öyle ise suçludur diyenler ve onu pek
a¤r flerait altnda mahkûm edenler, elbette yerden gö¤e
kadar suçludur. Mahkeme-i kübrada hesabn verecekler.
Acaba, bir nutuk ile, isyan eden sekiz taburu itaate ge-
tiren ve krk sene evvel, bir makalesiyle binler adam
kendine taraftar yapan ve mezkûr üç dehfletli kuman-
danlara karfl korkmayan ve dalkavukluk yapmayan ve
mahkemelerde, Baflmdaki saçlarm adedince bafllarm
bulunsa ve her gün biri kesilse, zndkaya ve dalâlete tes-
lim-i silâh edip, vatan ve millet ve slâmiyete hyanet et-
mem. Hakikat-i Kurâna feda olan bu baflm zalimlere
e¤mem! diyen ve Emirda¤nda, befl on ahiret kardefli
ve üç dört hizmetçilerden baflka kimse ile alâkadar olma-
yan bir adam hakknda ittihamnamede, Bu Said, Emir-
da¤nda gizli çalflmfl, asayifle zarar vermek fikriyle ora-
da bir ksm halklar zehirlemifl. Yirmi adam da etrafnda
onu methedip, hususî mektuplar yazdklar gösteriyor ki,
o adam inklâp ve hükûmet aleyhinde gizli bir siyaset çe-
viriyor diyerek, emsalsiz bir adavet ve ihanetlerle iki se-
ne hapse sokmak ve hapiste tecrid-i mutlak ile ve mah-
kemede konuflturmamakla tazip edenler, ne derece hak-
tan ve adaletten ve insaftan uzak düfltüklerini vicdanlar-
na havale ediyorum.
adavet:
düflmanlk, husumet.
ahiret:
dünya hayatndan sonra
bafllayp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
aleyh:
karfl, karflt.
asayifl:
emniyet, kanun ve nizam
hâkimiyetin sa¤lanmas.
beddua:
bir kimsenin kötü olma-
s için dua, kötü dua.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, do¤ru yoldan ayrlma, azma.
dalkavuk:
kendisine çkar ve ya-
rar sa¤layacak olan kimselere
aflr sayg ve hayranlk göstere-
rek yaranmak isteyen kimse.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
emsalsiz:
benzersiz.
entrika:
bir çkar sa¤lamak veya
birine zarar vermek maksadyla
hazrlanan düzen, hile.
evvel:
önce.
feda:
u¤runa verme, kurban ol-
ma.
hâk:
do¤ruluk, gerçek, hakikat.
Hakikat- Kurân:
Kurânn haki-
kati, Kurâna ait olan gerçek.
havale:
bir fleyi baflkasnn üstü-
ne brakma.
hyanet:
hainlik, kendine olan
güveni kötüye kullanma.
hususî:
özel.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
inklâp:
de¤iflme, dönüflüm, kök-
lü de¤iflme.
isyan:
baflkaldrma, itaatsizlik,
emre karfl gelme.
itaat:
söz dinleme, boyun e¤me,
emre uygun hareket etme.
882 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
ittihamname:
suçlama mek-
tubu.
kumandan:
komutan.
Mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra
bütün insanlarn diriltilerek
Allah huzurunda hesaba çeki-
lece¤i mahkeme.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
maksat:
gaye.
masum:
suçsuz, günahsz,
saf, temiz.
medih:
övme.
mezkûr:
zikredilen, ad ge-
çen, anlan.
muhabere:
haberleflme.
münzevi:
inzivaya çekilen,
köfleye çekilmifl, yalnz.
nutuk:
söz, konuflma, hitap.
flerait:
flartlar.
tabur:
düzgün sralar hâlinde
dizilmifl askerî birlik.
taraftar:
tarafl, bir taraf des-
tekleyen.
tazip:
azap çektirme, eziyet
etme, sknt verme.
tecrid-i mutlak:
hiç kimseyle
görüflememek, tam bir yal-
nzlk.
teslim-i silâh:
silâh brakma,
silâhn teslim etme.
vicdan:
insann içindeki, iyiyi
kötüden ayrabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
zalim:
zulmeden, acmasz ve
haksz davranan.
zndka:
dinsizlik, inançszlk.
zulüm:
hakszlk, eziyet, ifl-
kence.