BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ’N‹N AFYON HAP‹SHANES‹N-
DE TECR‹D-‹ MUTLAKTA ‹KEN TALEBELER‹NE YAZDI/I
MEKTUPLARDAN BAZI KISIMLAR
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Sizi taziye de¤il, belki tebrik ediyorum. Madem kader-i
‹lâhî bizi bu üçüncü Medrese-i Yusufiyeye bir hikmet için
sevk etti ve bir k›s›m r›zk›m›z› bize burada yedirecek ve
r›zk›m›z bizi buraya ça¤›rd›; ve madem flimdiye kadar
kat’î tecrübelerle
2
r
ºo
µ
n
d l
ôr
«n
N n
ƒo
gn
h Ék
Ä`r
«°n
T Gƒo
gn
ôr
µ`n
J r
¿n
G =
À'
ùn
Y
s›r-
r›na inayet-i ‹lâhiye bizi mazhar etmifl; ve madem Med-
rese-i Yusufiyedeki yeni kardefllerimiz herkesten ziyade
Nurlardaki teselliye muhtaçt›rlar ve adliyeciler memurlar-
dan ziyade Nur kaidelerine ve sair kudsî kanunlar›na ih-
tiyaçlar› var; ve madem Nur nüshalar› pek kesretle hariç-
teki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatlar› tevakkuf etmiyor;
ve madem burada herbir fânî saat, bâkî ibadet saatleri
hükmüne geçer; elbette biz bu hâdiseden mezkûr nokta-
lar için kemal-i sab›r ve metanet içinde mesrurâne flükür
etmemiz lâz›md›r. Denizli hapsinde teselli için yazd›¤›m›z
bütün o küçük mektuplar› size de aynen tekrar ederim.
‹nflaallah o hakikatli f›kralar sizi de mütesellî ederler.
Said Nursî
„@ò
aziz:
izzetli, muhterem, sayg›n.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
l›c› olan.
fânî:
ölümlü, geçici.
f›kra:
k›s›m, fas›l, bölüm.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, esas.
hariç:
d›flar›.
hikmet:
‹lâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
inayet-i ‹lahiye:
Allah’›n yard›m›.
inflaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nas›nda kullan›lan bir dua.
kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader, Allah’›n
kader kanunu.
kaide:
kural, esas, düstur.
kat’î:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal b›rakmayan.
kemal-i sab›r:
sabr›n mükemmel
oluflu, tam ve mükemmel bir sa-
b›r.
kesret:
çokluk.
kudsî:
mukaddes, yüce.
madem:
...den dolay›, böyle ise.
mazhar:
bir fleyin ç›kt›¤› görün-
dü¤ü yer; nail olma, flereflenme.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) ifti-
ra, haks›zl›k ve zulüm ile hapiste
kalmas›ndan kinaye olarak, iman
ve Kur’ân’a hizmetinden dolay›
tevkif edilenlerin hapsedildi¤i yer
manas›nda, hapishane.
mesrurâne:
sevinçli bir flekilde,
sevinerek, memnun olarak.
metanet:
metin olma, daya-
n›kl›l›k; gayret.
mezkûr:
zikredilen, ad› ge-
çen, an›lan.
müteselli:
teselli bulan, avu-
nan.
nüsha:
birbirinin ayn› olan
suretlerin her biri.
r›zk:
Allah’›n lütuf ve ihsan
etti¤i nimetler.
sair:
di¤er, baflka, öteki.
sevk:
yöneltme, gönderme.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst,
hakk› ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
s›r:
gizli hakikat, bir fleyin dik-
kat ve tecrübe ile anlafl›lan
en ince yan›.
flükür:
Allah’›n nimetlerine
karfl› memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’› hamd etme.
talebe:
ö¤renci.
taziye:
bafl sa¤l›¤› dileme, ya-
k›n› ölen kimseyi teselli etme.
tecrid-i mutlak:
hiç kimse ile
görüflememek, hücre hapsi.
teselli:
avutma, ac›s›n› dindir-
me.
tevakkuf:
duraklama, durma.
vazife:
görev.
ziyade:
fazla, fazlas›yla.
1.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
2.
Sevmedi¤iniz fley, belki hakk›n›zda hay›rl›d›r. (Bakara Suresi: 216)
890 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI