Hem, neflretti¤imiz aleyhimizde yazlan kararnamenin
elli dördüncü sahifesinde,
Ahir zamann o büyük flahs
neslen Âl-i Beytten olacak; biz Nur fiakirtleri, ancak ma-
nevî Âl-i Beytten saylabiliriz
; hem,
Nurun mesle¤inde
hiçbir cihette benlik, flahsiyet ve flahsî makamlar arzu et-
mek, flanüfleref kazanmak olmaz. Nurdaki ihlâs bozma-
mak için, uhrevî makamat dahi bana verilse, brakmaya
kendimi mecbur bilirim
denmektedir diye kararnamede
yazdklar; ve yine kararnamede, yirmi ikinci ve üçüncü
sahifesinde,
Kusurunu bilmek, fakr ve aczini anlamak,
tezellül ile dergâh- lâhîye iltica etmek ki, o flahsiyetle
kendimi herkesten ziyade bîçare, âciz, kusurlu görüyo-
rum. O hâlde, bütün halk beni methüsena etse, beni
inandramazlar ki, iyiyim, sahib-i kemalim. Sizi bütün bü-
tün kaçrmamak için, üçüncü hakikî flahsiyetimin gizli
çok fenalklarn ve sû-i hâllerini söylemeyece¤im. Ce-
nab- Hak inayetiyle, en edna bir nefer gibi, bu flahsm,
esrar- Kurâniyede istihdam ediyor. Yüz bin flükür olsun.
Nefis cümleden edna, vazife cümleden âlâ
fkrasn ka-
rarname yazd¤ hâlde; beni baflka bir zatlarn methiyle
ve Risale-i Nur manasyla, büyük bir hidayet edici vasf-
n vermekle beni suçlu yapanlar, elbette bu hatann ce-
zasn dehfletli çekmeye müstahak olurlar.
Yedincisi:
Biz ve umum Nur Risaleleri, Denizli ve
Ankara A¤r Cezalarnn ve Temyiz Mahkemelerinin itti-
fakyla beraat etti¤imiz ve umum risale ve mektuplarm-
z bize iade ettikleri ve temyizin bozma kararnda Denizli
âciz:
zayf, güçsüz, zavall.
acz:
zayflk, güçsüzlük.
ahir zaman:
dünyann son zama-
n ve son devresi, dünya hayat-
nn kyamete yakn son devresi.
ala:
yüce, yüksek, büyük.
aleyh:
karfl, karflt.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammedin
(a.s.m.) ailesinden olan, Hz. Mu-
hammedin (a.s.m.) ev halk.
beraat:
temize çkma, suçsuz ol-
du¤u anlafllma.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cihet:
yön.
cümleden:
bütün, hep.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dergâh- lâhî:
lâhî dergâh, s¤-
nak, Allah kat.
edna:
en afla¤, en basit, en kü-
çük.
esrar- Kurâniye:
Kurânn srla-
r, Kurâna ait gizlilikler.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muhtaç-
lk.
fkra:
ksm, fasl, bölüm.
hakikî:
gerçek.
hidayet:
do¤ru inanç ve yaflayfl
üzere olmak.
iade:
geri verme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf Al-
lah rzas için yapma.
iltica:
s¤nma, güvenme, dayan-
ma.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalfltrma.
ittifak:
birleflme, fikir birli¤i etme.
kararname:
sorgu hâkiminin ha-
zrlad¤, suçlamaya veya aklama-
ya dair resmi yaz.
makam:
yer, mevki.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medih:
övme.
meslek:
gidifl, tutulan yol, sistem.
methüsena:
methedip övmek.
886 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
müstahak:
hak eden, hak et-
mifl.
nefer:
asker, er.
nefis:
kötü vasflar kendisin-
de toplayan hayrl ifllerden
alkoyan güç.
neflir:
kitap yazma, basma,
çkarma; herkese duyurma,
yayma.
neslen:
nesil itibariyle, soyca.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
sahib-i kemal:
kemal sahibi,
olgun insan.
sahife:
sayfa.
flahsî:
flahsa, kifliye ait, husu-
sî.
flahsiyet:
kiflilik.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flan ü fleref:
flan ve fleref.
sû-i hâl:
durumun kötülü¤ü;
kötü hâl, kötü gidiflat, fena
hareket tarz.
flükür:
Allahn nimetlerine
karfl memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hâl ile
Allah hamd etme.
temyiz:
bir davann kararnn
bir üst mahkeme tarafndan
tekrar incelenmesi.
temyiz:
bir davann kararnn
bir üst mahkeme tarafndan
tekrar incelenmesi.
tezellül:
alçalma, küçülme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
umum:
bütün.
vasf:
sfât.
vazife:
görev.
zat:
kifli, flahs.
ziyade:
fazla, fazlasyla.