1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Bugün benim pencerelerimi m›hlamalar›n›n sebebi,
mahpuslarla mürafaa ve selâmlaflmamakt›r; zahirde bafl-
ka bahane gösterdiler. Hiç merak etmeyiniz. Bilakis be-
nim ehemiyetsiz flahs›m ile meflgul olup Nurlara ve tale-
belerine çok s›k›nt› vermediklerinden, benim cidden ve
kalben onlar›n flahs›m› ihanetler ve iflkencelerle tazip et-
meleri, Nurlar›n ve sizlerin bedeline oldu¤u ve bir dere-
ce Nurlara iliflmemeleri cihetinde memnunum ve sab›r
içinde flükrederim; merak etmiyorum. Siz dahi hiç müte-
essir olmay›n›z. Gizli düflmanlar›m›z memurlar›n nazar-›
dikkatini flahs›ma çevirmesinden, Nurlar›n ve talebelerinin
selâmet ve maslahatlar› noktas›nda bir inayet ve bir hay›r
var diye kanaat›m var. Bâz› kardefllerimiz hiddet edip do-
kunakl› konuflmas›nlar, hem ihtiyatla hareket etsinler ve
telafl etmesinler, hem herkese bu meselede bahis açmas›n-
lar. Çünkü, safdil kardefllerimiz ve ihtiyata daha al›flmayan
yeni kardefllerimizin sözlerinden mânâ ç›karan casuslar
bulunur; habbeyi kubbe yapar, ihbar edebilir. fiimdi vazi-
yetimiz flaka kald›rm›yor. Bununla beraber hiç endifle et-
meyiniz. Biz inayet-i ‹lâhiye alt›nday›z ve bütün meflakkat-
lere karfl› kemal-i sab›rla belki flükür ile mukabele etmeye
azmetmifliz. Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve se-
vâb› netice verdi¤inden, flükretmeye mükellefiz.
Said Nursî
„@ò
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 897
A
FYON
H
AYATI
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
inayet-i ‹lâhiye:
Allah’›n yard›m›.
kalben:
kalp ile, kalpten; içten ve
samimî olarak.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kemal-i sab›r:
sabr›n mükemmel
oluflu, tam ve mükemmel bir sa-
b›r.
kubbe:
gökyüzü, sema.
mahpus:
hapsedilmifl olan, tu-
tuklu.
maslahat:
fayda, maksat.
meflakkat:
zahmet, s›k›nt›, güç-
lük, zorluk.
mesele:
konu.
mukabele:
karfl› gelme, karfl›
koyma.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
mürafaa:.
müteessir:
teessüre kap›lan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
nazar-› dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bak›fl.
rahmet:
flefkat, merhamet, ba-
¤›fllama ve esirgeyicilik.
sab›r:
dayanma, katlanma, zor-
luklara dayanma gücü.
safdil:
saf gönüllü; hile, oyun bil-
meyen, kolay aldat›lan.
selâm:
selâm, esenleme; Allah’›n
r›zas›n› kazanmak için mü’minle-
rin birbirine etti¤i selâmünaley-
küm fleklindeki dua.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
lufl, korku ve endifleden uzak ol-
ma.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst, hakk›
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
flükür:
Allah’›n nimetlerine karfl›
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hâl ile Allah’› hamd
etme.
talebe:
ö¤renci.
tazip:
azap çektirme, eziyet et-
me, s›k›nt› verme.
vaziyet:
durum.
zahir:
görünüfle göre, görünüfl iti-
bariyle.
zahmet:
s›k›nt›, eziyet, meflak-
kat.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
g›n.
azm:
kesin karar; kas›t, niyet.
bahane:
as›l sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
bahis:
konu.
batman:
eski a¤›rl›k ölçüle-
rinden olup, iki okka ile sekiz
okka aras›nda de¤iflen a¤›rl›k
ölçüsü.
bedel:
karfl›l›k.
bilakis:
aksine, tersine.
casus:
çeflitli konularda s›r
mahiyetindeki fleyleri ö¤re-
nip baflkalar›na bildiren kim-
se.
cidden:
ciddî olarak, gerçek
olarak.
cihet:
yön.
dirhem:
yaklafl›k üç grama
denk gelen eski bir a¤›rl›k öl-
çüsü, çok küçük parça (me-
caz).
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
endifle:
kayg›.
habbe:
tane.
hiddet:
öfke, k›zg›nl›k.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihtiyat:
uzak görüfllü olma,
gelece¤i düflünerek tedbirli
hareket etme.
1.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.