Tarihçe-i Hayat - page 905

Ankara’n›n alt› makamat›na gönderilen ilmî ve imanî ve
pek kuvvetli müdafaat, flimdi yirmi gündür onlar›n nazar-
lar›ndad›r. Hem onun k›ymettar hakikatleri, hem alâka-
darlar›n merakla nazar-› dikkatlerini celp eden meselemi-
zin safahat›, o makamat› elbette lâkayt b›rakmazlar. Her-
halde, e¤er o hakîkatlere ma¤lûp olmasa idiler, flimdiye
kadar bize tecavüz ve fliddetli ifl’ar ve emirler olacakt›.
E¤er olsayd›, hakk›m›zda habbeyi kubbe yapanlardan te-
reflfluhat› hissedilecekti. Demek hakikat galebe etmifl, ol-
sa olsa tedafüî bir vaziyetle bize hafif bir iliflmek olur.
Ben kendi hesab›ma, o netice için, flimdiye kadar maddî
zarar ve s›k›nt›lar›m›n yüz derece fevkinde manevî ka-
zanc›m var. Sizden herbir kardeflimizi, benden ziyade
hissedar biliyorum. Demek, tahliyemizin tehiri hay›rl›d›r.
Hem, Çal›flkan’lardan üç kardefl, pekçok Nur fiakirtleri-
ni buraya gelmekten kurtard›klar› gibi, haklar›nda edilen
iftiralar vas›tas›yla dahi, Risale-i Nur’un bir cihette, flim-
diki mahkemenin nazar›ndan kurtulmas›na bir vesile ol-
dular. Bu iki k›ymettar kazanç onlar›n hususî tahliyeleriy-
le bozulacakt›. Hem, onlar›n Nurlara pek ciddî alâkalar›
halk›n nazar›nda sönecekti.
‹kinci Nokta:
Meselemiz, âlem-i ‹slâm› alâkadar
eden pek büyük bir vazife-i Kur’âniye ve imaniyedir. On-
dan dehflet alan gizli münaf›klar, ellerinden geldi¤i kadar
küçültmek isterler. Ve çok ehemmiyet verdiklerinden, za-
hiren ehemmiyetsiz göstermeye çal›fl›yorlar; hükûmeti
ve adliyeyi aldat›yorlar. Meselâ, Nurlara mensup fe-
riklerden ve miralaylardan sarf-› nazar edip, Ankara’da
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 905
A
FYON
H
AYATI
olmayan.
mensup:
bir fleye veya kimseye
ba¤l› olan, üye.
Mesele:
önemli konu.
miralây:
alay kumandan›, albay.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar.
münaf›k:
nifak sokan, ara bozu-
cu; kalbinde küfrü gizledi¤i hâlde
Müslüman görünen.
nazar:
bak›fl, dikkat.
nazar-› dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bak›fl.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
safahat:
safhalar, devreler.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
sarf-› nazar:
bak›fltan uzak tut-
ma, gözden kaç›rma.
tahliye:
tutukluyu serbest b›rak-
ma.
tecavüz:
haddini aflma, söz ve
harekette ileri gitme.
tedafü:
kendini koruma, savun-
ma ile ilgili, savunmaya ait.
tehir:
erteleme, sonraya b›rak-
ma.
tereflfluhat:
damlamalar, s›z›nt›-
lar; kesin olmayan haberler.
vas›ta:
arac›l›k.
vazife-i imaniye:
imanla ilgili va-
zife, görev.
vazife-i Kur’âniye:
Kur’ân’la ilgili
vazife, Kur’ân vazifesi.
vaziyet:
durum.
vesile:
arac›, vas›ta.
zahiren:
görünüflte.
ziyade:
çok, fazla.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyas›.
celp:
çekme, çekifl, kendine
çekmek.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihet:
yön.
dehflet:
büyük tehlike karfl›-
s›nda korkma ve flafl›r›p kal-
ma.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
k›ymet.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ferik:
askerî kolordu kuman-
dan›, korgeneral.
fevkinde:
üstünde.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
habbe:
tane.
hakikat:
gerçek, esas.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
hususî:
özel.
iftira:
asl› olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
baflkas›na yükleme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
ifl’ar:
anlatma, bildirme; yaz›
ile haber verme.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli.
kubbe:
gökyüzü, sema.
lâkayt:
kay›ts›z, ilgisiz.
maddî:
madde ile alâkal›, cis-
manî.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine
galip gelinmifl.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî
1...,895,896,897,898,899,900,901,902,903,904 906,907,908,909,910,911,912,913,914,915,...1390
Powered by FlippingBook