Ankarann alt makamatna gönderilen ilmî ve imanî ve
pek kuvvetli müdafaat, flimdi yirmi gündür onlarn nazar-
larndadr. Hem onun kymettar hakikatleri, hem alâka-
darlarn merakla nazar- dikkatlerini celp eden meselemi-
zin safahat, o makamat elbette lâkayt brakmazlar. Her-
halde, e¤er o hakîkatlere ma¤lûp olmasa idiler, flimdiye
kadar bize tecavüz ve fliddetli iflar ve emirler olacakt.
E¤er olsayd, hakkmzda habbeyi kubbe yapanlardan te-
reflfluhat hissedilecekti. Demek hakikat galebe etmifl, ol-
sa olsa tedafüî bir vaziyetle bize hafif bir iliflmek olur.
Ben kendi hesabma, o netice için, flimdiye kadar maddî
zarar ve skntlarmn yüz derece fevkinde manevî ka-
zancm var. Sizden herbir kardeflimizi, benden ziyade
hissedar biliyorum. Demek, tahliyemizin tehiri hayrldr.
Hem, Çalflkanlardan üç kardefl, pekçok Nur fiakirtleri-
ni buraya gelmekten kurtardklar gibi, haklarnda edilen
iftiralar vastasyla dahi, Risale-i Nurun bir cihette, flim-
diki mahkemenin nazarndan kurtulmasna bir vesile ol-
dular. Bu iki kymettar kazanç onlarn hususî tahliyeleriy-
le bozulacakt. Hem, onlarn Nurlara pek ciddî alâkalar
halkn nazarnda sönecekti.
kinci Nokta:
Meselemiz, âlem-i slâm alâkadar
eden pek büyük bir vazife-i Kurâniye ve imaniyedir. On-
dan dehflet alan gizli münafklar, ellerinden geldi¤i kadar
küçültmek isterler. Ve çok ehemmiyet verdiklerinden, za-
hiren ehemmiyetsiz göstermeye çalflyorlar; hükûmeti
ve adliyeyi aldatyorlar. Meselâ, Nurlara mensup fe-
riklerden ve miralaylardan sarf- nazar edip, Ankarada
TARHÇE- HAYATI
| 905
A
FYON
H
AYATI
olmayan.
mensup:
bir fleye veya kimseye
ba¤l olan, üye.
Mesele:
önemli konu.
miralây:
alay kumandan, albay.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar.
münafk:
nifak sokan, ara bozu-
cu; kalbinde küfrü gizledi¤i hâlde
Müslüman görünen.
nazar:
bakfl, dikkat.
nazar- dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakfl.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
safahat:
safhalar, devreler.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
sarf- nazar:
bakfltan uzak tut-
ma, gözden kaçrma.
tahliye:
tutukluyu serbest brak-
ma.
tecavüz:
haddini aflma, söz ve
harekette ileri gitme.
tedafü:
kendini koruma, savun-
ma ile ilgili, savunmaya ait.
tehir:
erteleme, sonraya brak-
ma.
tereflfluhat:
damlamalar, sznt-
lar; kesin olmayan haberler.
vasta:
araclk.
vazife-i imaniye:
imanla ilgili va-
zife, görev.
vazife-i Kurâniye:
Kurânla ilgili
vazife, Kurân vazifesi.
vaziyet:
durum.
vesile:
arac, vasta.
zahiren:
görünüflte.
ziyade:
çok, fazla.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
celp:
çekme, çekifl, kendine
çekmek.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihet:
yön.
dehflet:
büyük tehlike karfl-
snda korkma ve flaflrp kal-
ma.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
kymet.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ferik:
askerî kolordu kuman-
dan, korgeneral.
fevkinde:
üstünde.
galebe:
galip gelme, üstün-
lük.
habbe:
tane.
hakikat:
gerçek, esas.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
hususî:
özel.
iftira:
asl olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu
baflkasna yükleme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
iflar:
anlatma, bildirme; yaz
ile haber verme.
kymettar:
kymetli, de¤erli.
kubbe:
gökyüzü, sema.
lâkayt:
kaytsz, ilgisiz.
maddî:
madde ile alâkal, cis-
manî.
ma¤lûp:
yenilme, kendisine
galip gelinmifl.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî