ve birbirimize karfl› istimal etmek, vücup derecesine gel-
mifl. Kat’î haber ald›m ki, üç aydan beri buradaki has
kardeflleri birbirine karfl› meflrep veya fikir ihtilâf›yla bir
so¤ukluk vermek için üç adam tayin edilmifl. Hem, me-
tin Nurcular› usand›rmakla sarsmak ve nazik ve taham-
mülsüzleri evhamland›rmak ve hizmet-i Nuriyeden vaz-
geçirmek için, sebepsiz, mahkememizi uzat›yorlar. Sak›n
sak›n, flimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârâne uhuv-
vet ve samimâne muhabbet sars›lmas›n. Bir zerre kadar
olsa bile, bize büyük zarar olur. Bizler birbirimize lüzum
olsa ruhumuzu feda etmeye, hizmet-i Kur’âniye ve ima-
niyemiz iktiza etti¤i hâlde, s›k›nt›dan veya baflka fleyler-
den gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirine karfl› küs-
meye de¤il, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimi-
yetle kusuru kendine al›r, muhabbetini, samimîyetini zi-
yadelefltirmeye çal›fl›r. Yoksa, habbe kubbe olup tamir
edilmeyecek bir zarar verebilir. Sizin ferasetinize havale
edip, k›sa kesiyorum.
Said Nursî
„@ò
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Evvelâ:
2
*G o
?n
QÉn
àr
NG Én
ª«/
a o
ôr
«n
îr
dn
G
s›rr›yla, inflaallah, mah-
kememizin tehirinde ve tahliye olan kardefllerimizin yine
mahkeme gününde burada bulunmalar›nda büyük hay›r-
lar var.
aziz:
izzetli, muhterem, sayg›n.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
evvelâ:
birinci olarak, her fleyden
önce, ilk olarak.
feda:
u¤runa verme.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fedakârâne:
fedakârca, fedakâr-
l›kla.
feraset:
anlay›fl, çabuk sezifl, kav-
ray›fl.
habbe:
tane.
hakikî:
gerçek.
havale:
bir fleyi baflkas›n›n üstü-
ne b›rakma.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’ân hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlafl›lmas›na
hizmet etme.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân hiz-
meti.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti, Ri-
sale-i Nur için çal›flma.
ihtilâf:
ayr›l›k, bir konuda farkl›
görüfl ve düflünüfl, fikir ayr›l›¤›.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu k›l-
ma.
inflaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nas›nda kullan›lan bir dua.
istimal:
kullanma.
kat’î:
kesin, flüpheye ve tereddü-
de mahal b›rakmayan.
kemal-i mahviyet:
tam anlam›y-
la tevazu ve alçak gönüllülük
üzere olmak.
kubbe:
gökyüzü, sema.
mabeyn:
ara.
meflrep:
gidifl, hareket tarz›, tav›r,
tutum, meslek.
metin:
sa¤lam ve dayan›kl›; ko-
layl›kla sars›lmayan, telâfla düfl-
meyen ve korkuya kap›lmayan.
muhabbet:
sevgi, sevme.
nazik:
narin, ince; dikkat gerekti-
ren, önemli.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’lar› oku-
yup neflreden kimse.
ruh:
dirilik kayna¤›, hayat›n te-
meli ve sebebi olan manevî var-
l›k.
samimâne:
samimî bir flekil-
de, gönülden gelen bir tav›rla.
samimiyet:
samimîlik, içten-
lik.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst,
hakk› ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
s›r:
gizli hakikat.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karfl›
koyabilme, katlanma.
tahliye:
tutukluyu serbest b›-
rakma.
tayin:
vazifeye gönderme, bir
ifle yerlefltirme, atama.
tehir:
erteleme, sonraya b›-
rakma.
teslimiyet:
teslim olma, bo-
yun e¤ifl.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir
kimsenin baflkalar›n› kendin-
den küçük görmemesi.
uhuvvet:
kardefllik, din kar-
deflli¤i.
vücup:
vacip ve lüzumlu ol-
ma, gereklilik.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
ziyade:
Artma, ço¤alma.
1.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
2.
Hay›r Allah'›n seçti¤indedir.
912 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI