Tarihçe-i Hayat - page 901

ve uhrevî ve manevî bir mertebe kazand›rmak, belki bü-
tün kanaat ve kuvvetimle ehl-i imana bir hizmet-i imani-
ye yapmak için, de¤il yaln›z dünya hayat›m› ve fânî ma-
kamat›n›, belki lüzum olsa ahiret hayat›m› ve herkesin
arad›¤› uhrevî, bâkî mertebelerini feda etmeyi, hatta Ce-
hennemden baz› bîçareleri kurtarmaya vesile olmak için,
lüzum olsa Cenneti b›rak›p Cehenneme girmeyi kabul
etti¤imi hakikî kardefllerim bildi¤i gibi; mahkemelerde
dahi bir cihette ispat etti¤im halde, beni bu ittihamla Nur
ve iman hizmetime bir ihlâss›zl›k isnat etmek ve Nurlar›n
k›ymetini tenzil etmekle milleti onun büyük hakikatlerin-
den mahrum etmektir. Acaba bu bedbahtlar, dünyay›
ebedî ve herkesi kendileri gibi “Dini ve iman› dünyaya
alet ediyor” tevehhümüyle, dünyadaki ehl-i dalâlete mey-
dan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda hem dünyevî,
hem lüzum olsa uhrevî hayatlar›n› feda eden ve mahke-
melerde dava etti¤i gibi, birtek hakikat-i imaniyeyi dün-
ya saltanat› ile de¤ifltirmeyen ve siyasetten ve siyaseti ifl-
mam eden maddî ve manevî mertebelerden, ihlâs s›rr›y-
la, bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz iflken-
celere tahammül eden ve siyasete meslek itibar›yla te-
nezzül etmeyen ve kendini nefsi itibar›yla talebelerinden
çok afla¤› bilen ve onlardan daima himmet ve dua bek-
leyen ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikat
eden bir adam hakk›nda, baz› halis kardeflleri, Risale-i
Nur’dan ald›klar› fevkalâde kuvve-i imaniyeyi, onun ter-
cüman› olan o bîçareye tercümanl›k münasebetiyle Nur-
lar›n baz› faziletlerini ona isnad etmek ve hiçbir siyaset
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 901
A
FYON
H
AYATI
ma.
iman:
inanç, itikat.
iflkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî s›k›nt›, eziyet.
iflmam:
hafif olarak duyurma,
koklatma.
isnat:
dayand›rma, mal etme, bir
fleyi bir kimseye ait gösterme.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
itikat:
inanç, iman.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
k›ymet:
de¤er.
kuvve-i imaniye:
iman kuvveti.
maddî:
madde ile alâkal›, cisma-
nî.
mahrum:
bir fleye sahip olama-
yan, yoksun.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mertebe:
derece, basamak.
meslek:
gidifl, tutulan yol, sistem.
münasebet:
vesile, -dan dolay›.
nefis:
kötü vas›flar› kendisinde
toplayan hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
ad›.
s›r:
gizli hakikat.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karfl› koyabil-
me, katlanma.
talebe:
ö¤renci.
tenezzül:
inme, alçalma.
tenzil:
k›ymetten düflürme, de-
¤erini indirme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olan› var zannetmekle ümitsizli¤e
ve korkuya düflme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vesile:
arac›, vas›ta.
ahiret:
dünya hayat›ndan
sonra bafllay›p ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kal›c› olan.
bedbaht:
bahts›z, talihsiz, za-
vall›.
bîçare:
çaresiz, zavall›.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan ç›kanlar, azg›n ve sapk›n
kimseler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
emsalsiz:
benzersiz.
fânî:
ölümlü, geçici.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman
ve irfan itibariyle olan yüksek
derece.
feda:
u¤runa verme, kurban
olma.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-› imaniye:
imana ait
olan gerçek.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini
yaln›z Allah r›zas› için iflleyen.
himmet:
manevî yard›m, ih-
san, lütuf.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’ân hakikatlerinin ikna
edici ve ilmî delillerle anlafl›l-
mas›na hizmet etme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
baflka bir karfl›l›k beklemek-
sizin, s›rf Allah r›zas› için yap-
1...,891,892,893,894,895,896,897,898,899,900 902,903,904,905,906,907,908,909,910,911,...1390
Powered by FlippingBook