ve uhrevî ve manevî bir mertebe kazandrmak, belki bü-
tün kanaat ve kuvvetimle ehl-i imana bir hizmet-i imani-
ye yapmak için, de¤il yalnz dünya hayatm ve fânî ma-
kamatn, belki lüzum olsa ahiret hayatm ve herkesin
arad¤ uhrevî, bâkî mertebelerini feda etmeyi, hatta Ce-
hennemden baz bîçareleri kurtarmaya vesile olmak için,
lüzum olsa Cenneti brakp Cehenneme girmeyi kabul
etti¤imi hakikî kardefllerim bildi¤i gibi; mahkemelerde
dahi bir cihette ispat etti¤im halde, beni bu ittihamla Nur
ve iman hizmetime bir ihlâsszlk isnat etmek ve Nurlarn
kymetini tenzil etmekle milleti onun büyük hakikatlerin-
den mahrum etmektir. Acaba bu bedbahtlar, dünyay
ebedî ve herkesi kendileri gibi Dini ve iman dünyaya
alet ediyor tevehhümüyle, dünyadaki ehl-i dalâlete mey-
dan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda hem dünyevî,
hem lüzum olsa uhrevî hayatlarn feda eden ve mahke-
melerde dava etti¤i gibi, birtek hakikat-i imaniyeyi dün-
ya saltanat ile de¤ifltirmeyen ve siyasetten ve siyaseti ifl-
mam eden maddî ve manevî mertebelerden, ihlâs srry-
la, bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz iflken-
celere tahammül eden ve siyasete meslek itibaryla te-
nezzül etmeyen ve kendini nefsi itibaryla talebelerinden
çok afla¤ bilen ve onlardan daima himmet ve dua bek-
leyen ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikat
eden bir adam hakknda, baz halis kardeflleri, Risale-i
Nurdan aldklar fevkalâde kuvve-i imaniyeyi, onun ter-
cüman olan o bîçareye tercümanlk münasebetiyle Nur-
larn baz faziletlerini ona isnad etmek ve hiçbir siyaset
TARHÇE- HAYATI
| 901
A
FYON
H
AYATI
ma.
iman:
inanç, itikat.
iflkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sknt, eziyet.
iflmam:
hafif olarak duyurma,
koklatma.
isnat:
dayandrma, mal etme, bir
fleyi bir kimseye ait gösterme.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
itikat:
inanç, iman.
ittiham:
suç altnda bulunma,
töhmetli olma.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kymet:
de¤er.
kuvve-i imaniye:
iman kuvveti.
maddî:
madde ile alâkal, cisma-
nî.
mahrum:
bir fleye sahip olama-
yan, yoksun.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mertebe:
derece, basamak.
meslek:
gidifl, tutulan yol, sistem.
münasebet:
vesile, -dan dolay.
nefis:
kötü vasflar kendisinde
toplayan hayrl ifllerden alkoyan
güç.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
sr:
gizli hakikat.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karfl koyabil-
me, katlanma.
talebe:
ö¤renci.
tenezzül:
inme, alçalma.
tenzil:
kymetten düflürme, de-
¤erini indirme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olan var zannetmekle ümitsizli¤e
ve korkuya düflme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vesile:
arac, vasta.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalc olan.
bedbaht:
bahtsz, talihsiz, za-
vall.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cihet:
yön.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çkanlar, azgn ve sapkn
kimseler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
emsalsiz:
benzersiz.
fânî:
ölümlü, geçici.
fazilet:
de¤er, meziyet, iman
ve irfan itibariyle olan yüksek
derece.
feda:
u¤runa verme, kurban
olma.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat- imaniye:
imana ait
olan gerçek.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini
yalnz Allah rzas için iflleyen.
himmet:
manevî yardm, ih-
san, lütuf.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kurân hakikatlerinin ikna
edici ve ilmî delillerle anlafll-
masna hizmet etme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
baflka bir karfllk beklemek-
sizin, srf Allah rzas için yap-