edece¤im gibi saf bir niyetle bafllayp, menfi fleylerle
meflgul ola ola, dinî ba¤lar ve dinî salâbet ve sadâkati es-
ki hâline nazaran gevflemifl olanlar olmufltur.
Risale-i Nur, nuru yerlefltirerek zulmeti izale ediyor,
yok ediyor; iyiyi ö¤reterek, fenay fark ve tefrik ettiriyor
ve vazgeçiriyor; hakikati ders vermekle, batldan kurtar-
yor ve batldan mahfuz klyor.
Hülâsa-i kelâm:
Biz, ancak Nurlarla meflgulüz. Biz
mücevherat- Kurâniye ile ifltigal ediyoruz. Bizler,
Kurânn kâinat vüsatindeki elmas gibi hakikatlerine ça-
lflyoruz. Bizler, ancak bâkîye hizmet ediyoruz. Bizler, fâ-
nî fleylere emek sarf etmeyiz. Bizim, Risale-i Nurla olan
hizmet-i imaniyemiz, baflka fleylerle ifltigalimize ihtiyaç
brakmyor, her fleye kâfi geliyor.
Elhasl, Üstadmz Bediüzzamanla ve Risale-i Nurla
mücadele eden insafsz gizli din düflmanlar, acz-i mut-
lakla ebede kadar ma¤lûbiyettedirler. Bediüzzaman ve
Risale-i Nur ise, ebediyen muzaffer ve muvaffaktr. fiah-
s çürütmeye çalflmakla Risale-i Nur çürütülemez. Zira,
Risale-i Nur, bizatihî hüccet ve bürhandr. Onu ve onun
müellifini çürütmeye çalflanlar, çürümeye mahkûm ol-
mufllardr. Numunesi, tarih muvacehesinde meydanda-
dr; ve hem de çürüyeceklerdir. Risale-i Nurdaki yüksek
hakikat, Risale-i Nuru ebede kadar payidar klacaktr.
Evet, Nur Talebeleri a¤r ceza mahkemelerinde demifl-
ler ki:
Bizi Üstadmz Bediüzzamandan ve Risale-i Nur-
dan ve bizi bizden ayracak hiçbir beflerî kuvvet yoktur
.
acz-i mutlak:
mutlak zayflk,
güçsüzlük.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
lc olan.
batl:
bofl ve manasz olan, gerçe-
¤e uymayan, do¤ru ve hakl ol-
mayan.
beflerî:
insanla ilgili, insana ait.
bizatihi:
kendili¤inden, kendisi,
kendinden.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
ebediyen:
ebedî olarak, sonsuza
kadar.
elhasl:
hasl, netice itibariyle, k-
saca.
elmas:
çok kymetli bir mücev-
her.
emek:
bir iflin yaplmas için çeki-
len sknt, sarf edilen beden ve
kafa gücü.
fânî:
ölümlü, geçici.
hakikat:
gerçek, esas.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kuran hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlafllmasna
hizmet etme.
hüccet:
delil.
hülâsa-i kelâm:
sözün hulâsas,
sözün özü, sözün ksas.
ifltigal:
bir iflle u¤raflma, meflgul
olma.
izale:
giderme, ortadan kaldrma.
1060 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
kâfî:
yeter, elverir.
ma¤lûbiyet:
yenilgi, yenilme.
mahfuz:
hfz olunmufl, korun-
mufl.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
menfi:
olumsuz, müspet ol-
mayan.
mücadele:
savaflma, çatflma,
kavga.
mücevherat-
Kurâniye:
Kurâna ait cevherler, Kurân-
Kerîmin içinde bulunan ma-
nevî inciler.
müellif:
eser telif eden, ya-
zan.
muvacehe:
ön, karfl.
muvaffak:
baflarmfl, baflarl.
muzaffer:
yenmifl, galip gel-
mifl.
nazaran:
nispeten, kyaslaya-
rak, göre.
numune:
örnek.
nur:
aydnlk, parlt, flk.
payidar:
iyice yerleflmifl, sü-
rekli, kalc, sabit, kaim, de-
vaml.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
sadâkat:
ba¤llk, do¤ruluk.
saf:
halis, temiz.
salâbet:
metanet, manevî
kuvvet, dayanma, sebat.
sarf:
harcama.
talebe:
ö¤renci.
tefrik:
birbirinden ayrma, ay-
r tutma.
vüsat:
genifllik.
zulmet:
karanlk, Allahn nu-
rundan mahrum olma hâli.