katland›m, her iflkenceye sabrettim. Bu sayede, hakikat-i
imaniye her tarafa yay›ld›. Bu sayede, Nur mekteb-i irfa-
n›n›n yüz binlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetiflti.
Art›k bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edecek-
lerdir. Ve benim maddî ve manevî herfleyden feragat
mesle¤imden ayr›lmayacaklard›r. Yaln›z ve yaln›z Allah
r›zas› için çal›flacaklard›r.
Bize iflkence edenler bilmeyerek, kader-i ‹lâhînin s›rla-
r›na, derin tecellilerine ak›l erdiremeyerek, bizim dava-
m›za hakikat-i imaniyenin inkiflaf›na hizmet ettiler. Bizim
vazifemiz, onlar için yaln›z hidayet temennisinden ibaret-
tir. Ben çok hastay›m. Ne yazmaya, ne söylemeye taka-
tim kalmad›. Belki de bunlar son sözlerim olur. Medrese-
tüzzehra’n›n Risale-i Nur Talebeleri bu vasiyetimi unut-
mas›nlar.
Said Nursî
„®ò
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 1053
I
SPARTA
H
AYATI
derman.
talebe:
ö¤renci.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
temenni:
olmas›n› veya olmama-
s›n› isteme; dilek, istek, arzu.
vasiyet:
bir kimsenin öldükten
sonra yap›lmas›n› istedi¤i fleyler
için, sa¤l›¤›nda verdi¤i emir ve ›s-
marlama.
vazife:
görev.
ferâgat:
hakk›ndan isteyerek
vazgeçme.
hakikat-› imaniye:
imana ait
olan gerçek.
hidayet:
do¤ru inanç ve ya-
flay›fl üzere olmak.
hizmet-i imaniye:
imana ait
hizmet, iman ve Kur’ân haki-
katlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlafl›lmas›na hiz-
met etme.
ibaret:
meydana gelen, olu-
flan.
inkiflaf:
ortaya ç›kma, gelifl-
me.
iflkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî s›k›nt›, eziyet.
kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader, Al-
lah’›n kader kanunu.
maddî:
madde ile alakal›, cis-
manî.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
MedresetüzZehra:
Bediüzza-
man’›n do¤uda (Van) yap›l-
mas›n› idarecilere teklif etti¤i,
fen ilimleriyle din ilimlerinin
birlikte okutulmas›n› düflün-
dü¤ü üniversite.
mekteb-i irfan:
ilim ve irfan
okulu, irfan yuvas›.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
r›za:
raz› olma, hoflnutluk.
sab›r:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
s›r:
gizli hakikat, bir fleyin dik-
kat ve tecrübe ile anlafl›lan
en ince yan›.
takat:
bir fleyi yapabilme, ba-
flarabilme gücü, güç, kuvvet,